31 Mayıs 2012 Perşembe

Kızılay dönüşü çıkınının getirdikleri

Kuralları koca koca tabelalara yazmadan algılayamayan bir insanlar topluluğu mevcut; çünkü eğer o kurallar o kocaman tabelalara yazılmazsa, veliler topluluk içinde çocuklarına sahip çıkmaları gerektiğini tahmin edemezler, düşünemezler. Onun için, "çocuklarımızın havuz başına bisiklet, kay-kay, paten ve topla girmelerine izin vermeyelim".

Yarın sabahın köründe yine İstanbul yollarına düşüyorum. Bu sefer fazla zaman geçirmeden, hemen eve dönmeye karar verdim, Boğaz'ı bile göremeden, sabah gidip akşam döneceğim. Biraz yorucu olacak mutlaka ama, hemen eve dönme düşüncesi hoşuma gidiyor. Yorucu yolculuk içinse yanıma bir sezon Friends aldım (Hele o USB bir çalışmasın, ya da hele bir USB olmasın o otobüste, bakın görün, n'apıyorum ben o otobüse). Ruh halime göre biraz kitap da okuyabilmeyi umut ediyorum.

Sosyal bilimlerin günümüzdeki en önemli eksiklerinden biri, sayısal bilimlerin aksine, olması gereken şeyi net ve kesin olarak belirtememesi ve çözümden çok, mevcut şartlara odaklanması. Sosyal bilimler alanında yapılan en temel şey, mevcut olan neyse onu anlamaya çalışmaktır, ama kimse aslında olması gerekenin ne olduğunu ve o noktaya nasıl gelinmesi gerektiğini söylemez (en azından ben aldığım psikolojiye giriş, sosyal psikolojiye giriş, dünya politikasına giriş gibi derslerde neredeyse hiç görmedim). Mesela, sosyal psikoloji eğitimi agresifliğin tanımını yapar, örneklerini verir, doğuştan gelen değil, öğrenilen bir davranış olduğunu söyler; ama agresif davranışları nasıl ortadan kaldıracağımız ya da en azından nasıl azaltacağımız üzerinde fazla da bir şey söyle(ye)mez. Aynı şey önyargı gibi başka pek çok konu için de geçerli.

Fakat, sayısal bilimler böyle değildir; örneğin kimya ideal gaz yasasının tanımını yapar, formülünü verir; en liseli ergen haliyle bu formül P.V = n.R.T'dir der. Bu formül elinizin altındayken, gazın basıncı gerektiğinden fazla yüksekse ve siz o basıncı düşürmek istiyorsanız; mol sayısını veya sıcaklığı artırmak, veya hacmi düşürmek gerektiğini bilirsiniz; bütün bunları yapmak içinse uygulayabileceğiniz birtakım bilindik prosedürler vardır.

Peki, sosyal bilimlerde neden bu çözüme yönelik soruların cevapları verilmemektedir? Cevaplar bütüne yansıtılmak için fazla mı objektiftir? Akademisyenler cevapları bulamamakta mıdır, bulmaya yanaşmamakta mıdır, ya da bulup da söyleyecek kadar emin değil midirler? Ya da başka bir şey mi?

İş yaşamında sosyal bilimlerden neden sayısal bilimler kadar yararlanamadığımız sorusunun cevabı, aslında burada yatıyor bence. Sosyal bilimler henüz yeteri kadar çözüm odaklı değil; bu yüzden bugün bu bölümlerin mezunlarının çok önemli bir kısmı ya akademik hayata devam ederek eğitimlerini tam anlamıyla kullanıyorlar, ya da kendi branşlarıyla çok uzaktan da olsa bir şekilde alakalı olabilecek işlerde tutunmaya çalışıp, geçimlerini sağlamak için uğraşıyorlar. Bu uzaktan ilişki yüzünden de, aslında çok uygun sayılmayabilecekleri ve asıl ilgi ve yeteneklerine yönelik olmayan yerlerde iş yapıp, o işe yönelik eğitim almış, ya da o işte gerçekten bir fark yaratabilecek insanlar tarafından yapılabilecek işleri daha verimsiz bir şekilde yürütüyorlar ve bunların performans düşüklüğünde önemli etkileri oluyor.

Sosyal bilimciler sosyal bilimlerin bu sorununun ne kadar farkındalar ya da bunu çözme konusunda ne kadar istekliler bilmiyorum, ama bu sorunun üzerine gidildiği taktirde sosyal bilimlerin iş yaşamında ve toplumsal yaşamda çok daha önemli bir yere sahip olacağını düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder