30 Mayıs 2012 Çarşamba

Tüh be sana dünya!

Gecenin şu saati olmuş, yatmak üzereyken kendimi bir anda "Yeni Kayıt" sayfasında buluverdim. Bu yazının da "Kayıtlar" sekmesindeki yayınlanmamış ve büyük ihtimalle de hiç tamamlanmayacak diğer taslaklarla beraber kaybolup gitmesi ihtimali de var; ben yine de bunu bir süreliğine gözardı edip devam etmek istiyorum. Çünkü gecenin bu saatinde hala buralardaysak, biraz biraz kıvama gelmişiz demektir.

Camı açtım odam ben uyumadan önce biraz havalansın diye; aşağılarda bir yerlerde büyük ihtimalle bir arabadan bir müzik sesi gelir gibi olup, sustu. Çiçek kokuları yine neme tutunmuş, yükseliyor; odamın içini dolduruyor. Yanımda arabayı kullanacak, konuşma ve susma zamanını iyi bilen biriyle yola çıkmak istedim.

Geriye baktığımızda ileriyi görür müyüz? Geçmişten kalma rüyaların renkleri nereye kaybolur? Eğer zaman bizim için algımıza sonsuz hızda art arda gelen film kareleri gibi bir şeyse; o halde geçmişin kareleri nereye gider? Gelecek kareler nerededir? Uykum geldi biraz galiba, sadece soruları sormak için bile çok uğraştım. Fakat kitap okumaktan ümidimi çoktan kesmiştim; kafam başka yerde, bir yandan Zorba müziklerinden "Clever People and Grocers" çalmaya başlıyor beynimde. Sonra onu bilgisayarda ararken, aynı albümdeki "Questions Without Answers" parçasına rastlayıp, içimden ufak bir gülücük çakıveriyorum. Zorba'nın boş yere bir şey dediğini duymuş değilim:
"Kafan olmasa da zararı yok; şapkan olsun, yeter... Tüh be sana dünya!"


Her ne kadar teorik şeylere kafam istediğim kadar basmasa da, henüz bir anlam taşımayan teorilerin bile zamanda bir yerlerde önem kazanabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden en abuk görünen çalışmalar, düşünceler bile aslında boş olmayabilir. Fakat bir yandan da bu olasılıklara sığınıp büyük ölçüde yararsız işler peşinde koşmamak gerek.

"İnsanlar da aklını kullansın o zaman!" sorusunun cevabı "Ama kullanmıyorlar işte..." olmamalı. İnsan aklını kullanıp, zekasını doğru alanlara yönlendirmeli. Spesifik örneklere kaydıkça tadım kaçıyor; bu yazıyı okuyacak birilerinin düşünce tarzında yaratabileceği herhangi bir olumlu etkiyi de bir yana bırakıp; 5-6 satırı birden siliyorum; çünkü hepimizin papağan gibi sürekli tekrarladığı şeyleri tekrarlamak için durmuyorum burada gecenin bu saatinde. Yazarken, düşünmek, bir şeyler fark etmek istiyorum. Kendime şaşırmak istiyorum; gittikçe daha detaylı şeyler üzerinde durmak istiyorum. Daha önce çok az kişinin üzerinde düşündüğü şeyler üzerinde düşünmek istiyorum; kimsenin bana ya da başkalarına hatırlatmaya kalkmasına gerek kalmadan. Böylece kendimi başkalarının demesiyle konuşup, başkalarının demesiyle susan insanlardan ayırıyorum. İstediğim zaman konuşup, istediğim zaman susuyorum; istediğim şeyi söylüyorum, istemediğimde saklıyorum. Düşünmek ya da anlatmak için beklemiyorum; aksine kendimi sürekli teşvik ediyorum üzerinde düşünecek yeni, parlak şeyler bulmak için; daha yaratıcı olmak için. Ben filozof değilim, olmaya çalışmıyorum. Zaten düşünmenin "Hobaaa, hacu sen de başımıza filozof kesildin" seviyesine indirilmesiyle beraber bir şeyler patlak vermeye başlıyor "sosyallikten patlayan" birtakım ortamlarda. Hatta ta orta sondan beri konuşmadığım okul arkadaşımın geçen gün Facebook'ta (imla hatalarına kadar birebir) "şimdide ciddi bi insanmısın" demesi de bununla ilgili olabilir diye düşünüyorum.

Saati 3 ettim. Aferin bana. Kınam nerede?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder