Hayatımı alıştığım renklerin biraz daha dışına çıkarıp, farklı renklere bulamak istiyorum. Mavi, yeşil, beyaz; bunları zaten oldum olası sevmişimdir; ama bu aralar araya başka başka renkler katasım var. "Renk paleti"ne baktığımızda gözümüze ilk çarpan şeyler değil, biraz rastgele beliren renkler; uçuk uyumlar... Fark etmeden önce niteliğini anlamadığımız, anladıktan sonra da daha önce nasıl fark etmediğimize şaşırdığımız uyumlar. Tıpkı besteciler gibi... Yaptıkları müziğe bakınca sanki gayet olağan bir şekilde ortaya çıkmış gibi geliyor; ama o besteciler o müzikleri ortaya çıkarmak için kim bilir ne "doğum sancıları" çekmişlerdir. Ortaya çıkmadan önce asla düşünülemeyen, ortaya çıktıktan sonra ise düşünülmemiş olması imkansız görünen şeyler. Ya da sınavda her öğrencinin başına gelen şey gibi; sınav sırasında sorunun çözümünü bir türlü bulamazsınız, kağıdı evirir, çevirir; siler, tekrar yazar, tekrar siler, tekrar yazar ve tekrar silersiniz; en sonunda pes edip kağıdı hocaya teslim ettikten sonra dışarıdaki arkadaşlarınızla soruların çözümlerini tartışırken her şey o kadar nettir ki; çözümlerin öyle olduğunu düşünmemek için aptal olmak gerekir.
İşte, Schrödinger'in kedisi tam orada kutunun kapağını açmış, "Ne var ya, amma çene çaldınız. Bakın işte, yaşıyorum" dercesine etrafta şöyle bir dolanmış, sonra yakınlarda bir sandalyenin üzerinde kıvrılıp, isyan eden bakışlarınıza aldırmaksızın, etrafında dönüp duran tüm olaylara kayıtsız bir halde patilerini yalamaya başlamıştır. Söyleyebileceğiniz pek bir şey yoktur; size de bu noktada kutu, radyoaktif atom, radyoaktiviteye duyarlı çekiç ve içi zehirli gazla dolu cam balon gibi parçalardan oluşan deney teçhizatını toplayıp kaldırmaktan başka pek bir şey kalmamıştır.
(Fotoğraf kaynak: Vikipedi. Vikipedi'den alıntı da yaparım, kaynak da gösteririm! Üniversite hocalarıma buradan selamlar)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder