Ankara'nın en memur kokulu yerlerinden biri Kumrular Caddesi'dir. Etrafın pek çok bakanlık, kamu binası vs. ile dolu olmasından ötürü bu caddede sürekli hareket halinde olan bir "takım elbiseli adamlar" ve "bezgin kıyafetli kadınlar" akışı vardır. Adamlar genelde yalnız ya da en fazla 2-3 kişilik gruplar halinde ilerlerler. Yalnız olanların elinde kocaman iş çantasıyla beraber bir ihtimal de hanımın sipariş ettiği meyve-sebzelerin bulunduğu ufak torbalar vardır. 2-3 kişilik gruplar halinde ilerleyen adamlar ise hızlı hızlı yürürler ve hararetli bir şekilde yanlarındakine büyük ihtimalle işle ilgili bir şeyler anlatırlar. Bu adamların takım elbiseleri genellikle çok sıkıcıdır. Boğuktur, çoğunun ruhları gibi kamu binalarının arasındaki boşluklara sıkışmıştır bu takımların renkleri de. Gridir, siyahtır, soluk kahverengidir.
Bir yandan da kadınlar vardır bu caddede, yine resmi giyimli. Aralarından, sayıları az da olsa; bazıları, topluluk içinde olumlu bir şekilde göze batacak kadar özenli giyinmiş olabilirler bazen. Bu caddenin tipik renklerinden uzaklaşabilirler; mesela bej rengi ya da açık maviler çarpabilir gözünüze bu kadınların üzerinde. Öte yandan, erkekler gibi kadınların da büyük çoğunluğu tek düze kıyafetleriyle olumlu ya da olumsuz bir şekilde göze çarpmaktan çok uzaktır. Her gün aynı döngüde dönüp dönüp durmak için evden çıkarken sapından tutup aldıkları o ufak tefek siyah çantalarını kollarına takarlar. Ayakkabıların topukları bile çoğu zaman hayata renk getirmekten uzak ve cesaretsizdir; resmiyetin ya da kadın olmanın toplumsal yaşamda gerektirdiği kadar topuklu; ama bundan bir santim bile yüksek değil. Kıyafetler de yıllardır süregelen o döngüyü yansıtır; öyle özensiz desenler görürsünüz ki bazen; keşke dümdüz olsalardı dersiniz. Kadınların ellerinde de torbalar vardır; çoğu zaman erkeklerinkinden daha büyük torbalar; çünkü kadınlar mutfakta neyin eksik olduğunu erkeklerden daha iyi bilirler. Bu yüzden devler dairelerinde kağıt ve dosya yığınları arasında geçirdikleri sıkıcı mesailerinden sonra süpermarkete gidip akşam yemeğe ne yapacaklarına karar verip, evin ihtiyaçlarını alırlar. Sonra ellerindeki koca torbalarla ve topuklu ayakkabılarıyla, kaldırımın dükkanlarla arabaların işgal etmediği o daracık kısmında, öndeki kalabalığın hızına uyarak yavaş yavaş, düşünceli düşünceli ilerlemeye başlarlar.
Bu torbaları dolduran dükkanları vardır bir de bu sokağın.
Kendi içlerine sığamazlar, satılan bir sürü yiyecek maddesi dükkanların
dışında, insanların yürümesi gereken yerlere serilir. Bunlara bakmak isteyen
sıkıcı takım elbiseli adamlar ve topuklu ayakkabı giymiş kadınlar duraklayıp,
yolu iyice daraltırlar. Arkalarından gelen diğer sıkıcı takım elbiseli adamlar
ve topuklu ayakkabı giymiş kadınlar bir şekilde kendi şeritlerindeki akışı
yavaşlatmış bu dükkan önü kalabalıklarından sıyrılmaya çalışırlar.
Bu dükkanların sahipleri öyle ilginç insanlardır ki,
etraflarını pislik götürse de hiçbirinin umrunda değildir. Gerçekten de
umarsızlardır. Yapmaları gereken tek şey gelen müşteriye cevap vermek ve onu
kaçırmamak, sonunda da eve ekmek götürmektir. Yoksa kapının önüne bir kova su
dökmek de şüphesiz gerçekten gülen bir yüz kadar boş bir şeydir.
Yolda dalgın dalgın yürüdüğünüz bir anda aniden yan
tarafınızda "Bıyraaaan" diye bir ses duyabilirsiniz. Paniğe
kapılmayın. Sadece büyük ihtimalle o çalışanın canı sıkılmıştır, içine bir
fenalık gelmiştir, ya da başka benzer bir şey. Sakin olun ve yürümeye devam
edin. Biraz ileride yanından geçtiğiniz cep operatörü bayisinin kapısında da
"Numara taşıma bedava, gel abicim geeel!" diye avazı çıktığı kadar
bağıran biri olabilir. Tam o sırada numaranızı taşımaya karar verme
ihtimalinizin bu adamın bağırıp bağırmama konusunda vereceği karar üzerinde
hiçbir etkisi yoktur. Boşuna düşünmeyin.
Bir de anlatım bozukluğuyla dolu tabelalar vardır mesela.
Gerçi bunlardan sadece burada değil, her yerde görmek mümkün: "Meşhur
Adana Dürümcüsü" ya da "Meşhur Sivas Köftecisi" gibi öğle vakti
işinden bunalmış ve epey de acıkmış memurları çekmeye çalışan lokantaların
tepelerinde görülen yazılardır bunlar. Aslında "Adana Meşhur
Dürümcüsü" ya da "Sivas Meşhur Köftecisi" demek daha doğru
bence; çünkü şimdi kullanıldığı durumda meşhur sıfatı Adana'yı ve Sivas'ı
niteliyor gibi. Tabi, bu durumda lokanta sahiplerinin "meşhur"la
kendi yemeklerini nitelemek istediklerini varsayıyorum.
Yiyeceklerden bahsetmişken; bu caddenin özellikle bazı
yerlerinde mütemadiyen bir esnaf lokantası yemeği ve sigara karışımı kokusu
vardır. Onun dışında, büyüme hayalleri kuran, ama vizyonu turunculu yeşilli
sarılı tabelalardan öteye gidemediği için öylece kalakalmış restoranlar ve bu
restoranların canı feci şekilde sıkılmış aşçıları, dönercileri vardır. Bir de,
ıslak hamburger ve balık ekmek satan yerler gördüm ama sanırım umutsuz vaka.
Tıpkı Ankara'nın kendisi gibi Kumrular Caddesi da öylesine
arada kalmıştır ki. Yoldaki kalabalık akışa kaptırmış gidiyorken önünüzdeki
orta yaşlarını geçeli baya olmuş, takım elbiseli, bıyıklı amcanın cep telefonu
apaçi melodisiyle çalabilir mesela.
Kumrular Caddesi, "gerçek" Ankara'nın küçük bir
kopyasıdır. Diğer tüm alışveriş merkezleri ya da "eğlenme" amaçlı
yerlerin çoğu; koca bir hayalden, tamamen olmasa da büyük ölçüde kendini
kandırmacadan ibarettir bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder