1 Mayıs 2012 Salı

pablo honey

Çiçekli erik ağacı artık çiçekli değil, ama yemyeşil yapraklarla pıtır pıtır dolmuş. Birkaç haftaya erik bile verir belki. Altına bir bank daha çekmişler, iki küçük çocuk gölgede oyun oynuyor.

Bahçenin apartmanlara yakın kuytu köşelerinde rüzgar bazen evlerden ağır soğan kokuları getiriyor, öyle oldukça hızlanıyorum. Biraz ilerleyip açığa gelince rüzgar daha bir serbestçe esmeye başlıyor, ucuzluktan pek bir severek aldığım çiçekli elbisemin etekleri hafif hafif sallanıyor.

Benim çocukluğum bu bahçede, bu yürüyüş yollarında geçti. 4 yaşımdan beri bu sitede yaşıyorum. Bu, neredeyse 19 yıl demek. Her bir köşesinde ayrı bir anım var.

Aşağılara doğru ilerlerken üç küçük oğlanla karşılaşıyorum (küçük dediğimi bilselerdi baya bozulurlardı belki). Bir tanesi önde boyundan büyük bir bisiklet ve iki yanından çıkan küçük yardımcı tekerlekleriyle yokuş yukarı ağır ağır ilerlemeye çalışıyor ama çalıştıkça da bisiklet yana yatıyor. Sonra sağa, hafifçe yokuş aşağı doğru inen yola dönüyor ve başında duruyor. Bisikleti yavaşça yokuş aşağı bırakıyor, bisiklet de ağır ağır hızlanıyor. O hafif yokuşun biraz üstünde aynı yola bağlanan eğimi biraz daha dik bir yokuş var. İşte ben onu çok severdim. Bisikletle mi yoksa kaykayla mı hatırlamıyorum (kaykaya oturarak binerdik); kendimi tepesinden bırakır, düzlüğe gelene kadar hızlanırdım. Sonra pedalları çevirmeye başlardım. Bisikletimin zinciri o kadar çok atardı ki, zincir takmada usta olmuştum. Ellerim hep yağ olurdu; üstüm başım toz, dizlerim de yara bere içindeydi. Televizyon seyrederken o yaraları soymayı sevdiğimi hatırlıyorum.

Ben de yukarıdaki, eğimi fazla olan yoldan geçip, bisikletin indiği yolda yürümeye başladım. Bisikletteki çocuk yolun ortasında durdu, çünkü arkadaki daha büyük olanı durup geri dönmesini söylemişti. Hava çok sıcak, bunaltıcı.

Biraz daha yürüdükçe saha iyice görüş alanıma giriyor. Sahada oynayan çocukları artık tanımıyorum bile, çoğunu daha önce hiç görmemişim etrafta. Fakat aslında değişmeyen o kadar çok şey var ki. Bizim yerimizde ergenlik çağına yeni yeni girmeye başlayan kızlar sahanın kenarındaki bankta fısır fısır dedikodu yapıyorlar mesela. Voleybol topunun, futbol topunun başındaki isimler değişmiş belki ama, küfürler de aynı.

Tam o sırada bunları yazmaya karar veriyorum, ama aklımdan "Acaba hepsini aklımda tutabilir miyim" düşüncesi geçiyor. Ondan sonra hepsini birer madde haline getirip öyle aklımda tutmaya karar veriyorum. Olmuş da galiba. Belki de her zaman yanımda bilgisayar ya da en azından not defteri olmasını beklememem gerek. Hafıza teknikleri konusunda baya geliştirdim kendimi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder