Bugün uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım.
Bir kafede manzarası olan bir masayı kaptım, çayımı aldım. Her şeyi bıraktım, oturdum ve kitap okudum. Öyle 3-5 sayfa da değil, baya da okudum. George Orwell - Hayvan Çiftliği. Geçen gün zorla gittiğim Ankamall'den aldığım üç kitaptan biri. Diğer ikisi: Paul Auster - Şans Müziği ve Ayn Rand - Hayatın Kaynağı.
Sonra ORKampüs'10'un ilk oturumuna gittim. Mehmet Auf geldi, süper de bir oturum oldu bence. İnsan içine karıştım, eski arkadaşlarımı gördüm, mutlu oldum.
Şunu anladım ki, bu kadar keşmekeşin içinde sürüklenip gitmemek için yapılması gereken çok önemli bir şey var: Akıntıya karşı kürek çekmek.
İnsanın kendisine vakit ayırması lazım ve bunu bir zorunluluk olarak görüp, ciddiye alması lazım. İşi ne kadar başından aşkın olursa olsun, insan kendisine vakit ayırmalı. Yoksa uzun dönem yorgunluklar bir yerden sonra psikolojiyi çok fena yıpratıyor.
Şöyle bir benzerlik geldi aklıma şimdi; bu bahsettiğim "sinir stres atma" işi, bir nevi hücredeki madde transferi olaylarına benziyor. Birtakım şeyler doğal bir kuvvetle bünyeye katılıyor. İş/okul hayatlarımızın yoğunluğu bizi osmozvari bir şekilde stres manyağı yapıyor. İşte tam o sırada bir şeylerin patlamaması için devreye aktif taşımanın girmesi gerek; bütün o stresi bizim enerji harcayarak üstümüzden atmamız anlamına geliyor bu da. O stresi bünyeden uzaklaştırmak için özellikle bir şeyler planlayıp, onları gerçekleştirmek çok gerekli.
Yoksa en sonunda patlayıp gidersin.
Bundan sonra buna dikkat edilecek. İyi sonuçlar alacağımdan eminim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder