27 Aralık 2009 Pazar

Hatırlıyorum.

Kokular, görüntüler, sesler... Her şey o zaman yepyeniydi, tazeydi.

Nasıl tutunmuşsam o zamana, düşündüğümde hala o günkü gibi hissedebiliyorum kendimi. Yediğim yemeğin tadı, girdiğim odanın kokusu, çamur, temiz hava, uyku ve uykusuzluk arasında gidiş-geliş, yeni insanlar, yeni yerler... Hepsini pek çok şeye göre çok daha net hatırlayabiliyorum. Yağan yağmuru, telefon konuşmalarını, sakız kabını, otobüsleri, otobüs duraklarını, meydanları, insanları...


Belki dışarıdan bakınca saçma görünebilir, ama özgürlüğümü hissedecek kadar büyüdüğümü gerçek anlamda anlamaya başladığım ilk zamanlardı o zamanlar. Her şeyin anlamı farklıydı bunun için de. Yeni denemeler, bilinmedik sokaklar, bilinmedik lokantalar, bilinmedik dükkanlar... Hatta bilinmedik zamanlar. Bunun tadı gerçekten apayrıydı benim için.

Sadece yeni bir şeyler yaşamak da değildi önemli olan, olanları güzel kılan şeylerin içinde buna ek olarak o anda orada olan her şey, akla gelebilecek her küçük ayrıntı vardı. Kusur bile. İçinde kusur olan şeyler de insana mükemmel gelebiliyormuş demek ki. Sadece insanın o şeye ne kadar inandığını, onu ne kadar sevdiğini hatırlaması lazım.

Ayrıntıları hatırlamam için üzerinde biraz düşünmem yetiyor, daha fazlası içinse fotoğraflar devreye giriyor. O zamanı düşününce de o anki mutluluğu, zaferim şimdiye de yansıyor; bir gün yine ayakta o düşü görebilirsem olabilecekleri düşündükçe mutlu oluyorum. Ama insanın cesarete ihtiyacı olur kimi zamanlarda. Benim de bu düşü ayakta görebilmem için cesaret göstermem gereken yerler, yapmam gereken seçimler olacak. Bunları yapacak güce sahip olup olamayacağımı zaman gösterecek. Şimdi biraz daha olgunlaşmam lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder