Bazen öyle saçma sapan şeyler takılıyor ki aklıma. Ama bu galiba insan olmanın altın kurallarından. Saçmalamak.
Bazen, hayatımızda her zaman attığımız adımlardan farklı bir şeyler yapmamız gerekiyor. Belki gıcık oluyoruz, belki korkuyoruz, belki alınıyoruz, belki anlamıyoruz, belki kendimize yediremiyoruz ama bir şekilde o adımı atıyoruz işte.
Sonra zaman geçiyor. Hani her defasında biz bir karar alıyoruz ya... Hani o kararların sonuçları var ya... İşte o sonuçlar ortaya çıkmaya başlıyor. Üzülüyorum bazen, insanlar beni şaşırtıyor. Şaşırmamalıyım aslında, sonuçta herkesten aynı tepkiyi beklemek saçma. Ama işin içine duygular girince mantık geri plana düşüyor; nedenli veya nedensiz, çift taraflı bir kalp kırıklığı var ortada, onun tedavisi nedir ne değildir; bilmiyorum.
Oturup bir sürü ufak tefek yazı yazmak istiyorum, aklıma gelen her şey hakkında: otobüsteki kalpaklı amca, kurallar, "otobüste sırtta çanta taşınmaz", "sorulmadan paso gösteriniz", "yerlere çöp atmayınız" gibi şeyler hakkında düşündüklerim, durup durup aklıma gelenler, sonra yeniden unuttuklarım, insanlar ve onların çeşitlilikleri, ulaşım üzerinden nasıl ayda 12 lira kar ettiğim falan. Vaktim yok.
Güzel kitaplar okumak istiyorum. Alacakaranlık serisini bayramın sonunda bitirmiştim, o zamandan beri kitabın etkisinden kurtulamadım ne yazık ki, derslerimin de başıma üşüşmesiyle beraber başka bir kitap okuyamıyorum.
Sık sık sinemaya gitmek istiyorum, patlamış mısır alacak kadar zengin olmasam da, kokusu beni mutlu ediyor.
"O gün" gibi bir gün istiyorum. Anlatmam mümkün bile değil. Daha önce denedim. Hafızamda hala bu kadar net olması ilginç. Aslında nedenini tahmin edebiliyor gibiyim de. Çok güzel bir his ama.
Ulaşım sorunum daha da beter bir hal alacak olsa da, artık kar yağmalı. Hatta o kadar çok yağmalı ki, akşamları pencereyi açınca araba sesi gelmesin, karın yağışını dinleyelim mesela. Turuncu sokak lambaları. Ama kimse dışarıda kalmasın.
Aslında düşündüklerimden, düşüncelerimin yoğunlaştığı yerlerden, sorgulayış şeklimden, aldığım sonuçlardan memnunum. Hatta bu durum bana ciddi anlamda kendini bilmeden ortaya pat diye çıkıvermiş bir mutluluk bile veriyor. Yakında filozof olup çıkacağım, demedi demeyin.
Kendim gibi yazmaya çalışıyorum, ne benden bir gram eksik, ne de bir gram fazla. Bu da beni mutlu ediyor. Galiba yazmayı bu kadar istememin sebeplerinden biri de bu. Ha kendi çapımda baya şifreli yazıyorum sanırsam, o ayrı mesele.
Ayrıca CS derslerinde yazı yazmayalı baya oluyor, artık başka şeylere de vakit ayırıyorum; sınavlara çalışmak, ödev yapmak, fransızca kitabındaki alıştırmaları yapmak, Işıl'ın isteği üzerine Jacob Black resmi çizmeye çalışmak gibi şeyler mesela. Arada nadiren dersi dinleyip not da tutuyorum; en öne oturmak zorunda kaldığım zaman.
Ha bu arada, bugün 21 Aralık, yani yılın en uzun günü. Bugün hayatımda böyle romanlığımsı bir şey olsun isterdim. Galiba kendimi okuduğum kitaplara fazla kaptırıyorum. Sorun değil, hatta böyle daha iyi. İyi bir hayatım var çok şükür ki, ama kendimi okuduğum kitaplara kaptırdığım zaman gerçekten daha iyi hissediyorum, gerçek hayatta bana uygun olmayan şeyler daha az batıyor.
Evet, aynen böyle.
Uyumam lazım artık, sabah Nesim Hoca ile bomba gibi iki saat stokastik dersi beni bekliyor.
Yahu ben yazınca gerçekten iyi hissediyorum be.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder