3 Eylül 2010 Cuma

soğan kokulu ellerim

Bazı şeyler biterken ya da bitmeye yüz tutarken, ben yeni başlangıçlar yapıyorum. Hiç de fena bir his değil. Ha; hedef koyma olayını da biraz abartıyor olabilirim ama hedeflediklerimi yapabilirim de aynı zamanda, sadece biraz gaza ihtiyacım var. =)

Günlerden sonra ilk defa bugün gözümü sabah saat 10:00'da telefonumun alarmıyla açtım. Hayır, henüz delirmedim; işlerim vardı sadece. Yaklaşık 20 dakika yeniden uykuya dalma güdüsüne karşı savaş verdikten sonra, en sonunda zıplayıp kalktım.

Güzel bir gün oldu bugün. Almanca kursuna yazıldım. Cumartesi dersim başlıyor. Yarın sabah da erkenden oryantasyonda OR'ın (Operational Research Kulübü) standında olacağıma göre, en yakın geç kalkabilme günüm Pazartesi olarak gözüküyor. Sonrası ise, baya muallakta.

Yarın sabah oryantasyonun ilk günü. İlk geldiğim sene ipini koparmış bir vaziyette oradan oraya dolanıyordum standların arasında. Sonraki iki sene koç ve koçluk projesi lideri olarak yer aldım orada. Koç olduğum sene kulübün alt grup ve projelerinin adlarını doğru ve eksiksiz hatırlamak için yırtınıyordum. Proje lideriyken de o başvuru formlarının arasında kaybolmamaya çalıştım, ama çok keyifli anılarım oldu. Bu sene ise ex-lider olarak bu seneki liderim, şahsi ex-koçum, canım Zahid'e ve orada olacak tüm diğer kulüp insanlarına yardımcı olmak için emektar "ENDÜSTRİCİLER BURAYA" pankartlarımızla boğazım patlayana kadar bağıracağım. Ve bu benim NŞA'da öğrenci olarak katılabileceğim son oryantasyon olacak. İlginç.

Bıraktığım halleriyle aynı kalmayan şeylerin arasına yeniden karışıyorum. Biraz korkmam gerek belki, ama ben nedense yeni başlangıçların heyecanı dışında hiçbir şey hissetmiyorum; korkuyu ise, asla.

Akşamüstü Türkiye - Çin basketbol maçını seyretmekle annemler ve komşularla beraber Hamamönü'ne gitmek arasında kaldım. Son kararımı Hamamönü'ne gitmek olarak verdim. Keyifliydi aslında. Ankara'nın apaçilerine doğal ortam oluşturmak bir yana, ilginç derecede düzgün denebilecek bir kültürel dokuya büründürülmüş orası. E nitekim annemler de baya sokakta kostümlü kızlarla beraber oynadılar falan filan. Çayını içtiğimiz teyze de göbek atanlar arasındaydı; "psikiyatra gitmiş kadar olduğunu" söyledi, "Yarın da gelin" diye ekledi. Kısacası, feci eğlendiler. Annelerimiz ve anneannem böyle takılırken, biz de komşu kızları olarak 3 kişi (ben, kardeşim ve komşumuzun kızı) macun aldık. Hayatımda yediğim macunlardan tadı en güzel olanıydı galiba. Ve, bu resimde babalarımızın olmadığını fark etmişsinizdir. Doğal olarak. Sıkıntıdan patlama ihtimalleri göze alınmayacak gibi değil.

Neyse ki Çin'i de baya bir farkla yenmişiz. Maçı kaçırdım diye üzülüyordum ama fazla ekşınlı da değilmiş zaten görünüşe göre.

Haa, bugün bir de arada yemek bile yaptım. Demin elimi yüzüme atınca aldığım soğan kokusu hatırlattı. Etrafıma "hiçbir şeye elini sürmeyen kız" izlenimi veriyor olabilirim ama kendi halime bırakıldığımda, kimse işime karışmadığında, "bıçağı öyle tut", "şu kalınlıkta kes" falan demediğinde, kendi halime bırakıldığımda gayet de iyi sonuçlar aldığım gerçeği her gün daha da netlik kazanıyor.

Yavaş yavaş yeniden insan içine karışıp amacı olan işlere bulaşmak fikri beni keyiflendiriyor.

Bir an önce uyumazsam yarın oryantasyona zor uyanırım ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder