7 Eylül 2010 Salı

ağlamaklı, ağlak.

Çok sinirliyim şu an. Hani dokunsalar, ağlarım.

Diyecek çok şeyim var ama hiçbir şey diyemiyorum. Söylemek istediklerimin %90ını yutuyorum. Kalan %10 da hiçbir şey ifade etmeden, yarım yamalak çıkıyor ağzımdan, parmaklarımın ucundan.

Zamanın aramıza ve insanların zaman içindeki halleri arasına ördüğü duvarı hiç sevmiyorum. Dün yaşadığımız şeyi bugün unutuyoruz.

Başıma gelmeyen kalmadı bu yüzden, 71 yaşındaki bir şoförün kullandığı okul servisinde kaza geçirdim, ağzım burnum dağıldı. Bir hafta yemek yiyemedim, konuşamadım, pipetle beslendim. Hâla kalan maddi ve manevi izlerle uğraşıyorum.

Ben unutmuyorum zaten de, o kadar kolay mı bu kadar yakınımda olan bir başkası için bunu unutmak? Bir tek ben mi dün gibi hatırlıyorum şimdi o günü? Koca otobüste yerlerinden fırlamış koltukları, yerde yatan adamın üzerinden atlayarak kapıdan kendimi dışarı atışımı? Hastanede duyduğum, şoförden gelen çığlıkları? Annemin, babamın yüzündeki ifadeyi? Dikiş atılmadan önce yüzüme serilen yeşil ameliyat bezini? Bir tek ben mi hatırlıyorum bunları? Bir hafta boyunca beslenebilmek ve iletişim kurabilmek için çektiğim çileleri?

Keşke konuşabilsek, biraz konuşabilsek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder