1 Eylül 2010 Çarşamba

eylül.

Yağmur yağdı, yağmuuuuuur!

Ankara uzun süreden sonra ilk defa yağmur yüzü gördü bu akşam. Eylül ayının gelişi şerefine, günlerce süren sinir bozucu derecede güneşli ve sıcak havadan sonra yağmur en sonunda yüzümü güldürdü. Sevmiyorum arkadaşım öyle sürekli açık, sıcak, güneşli havayı. Biraz essin, hava bulutlu ve temiz olsun. Doğru düzgün soluk alıp verebilelim.

Balkona çıktım demin, biraz nefes alayım diye. Şöyle bir etrafıma bakındım. Yollar turuncu sokak lambalarının altında ıslak, parlıyor. Hava temiz, bir toprak kokusu hakim; ki işte ben bu kokuyu çok seviyorum. Balkonda biraz ilerledim, kenara iyice yaklaşınca ayaklarım ıslandı. Terlik giymeyi sevmem. Küçüklüğümden beri sevmedim, annemin bütün ısrarlarına rağmen hala giymiyorum.

Eylül ayı güzel. Sadece bu ayda doğduğum için böyle söylemiyorum. Eylül ayı, doğadaki her şeyin ve insanların şöyle bir durup dinlediği, bir oturup sakinleştiği, efendime söyliyim, bir aklını başına topladığı zaman dilimlerinden. Bütün yaz bir yerlerde "eller havaya" ve "kop-kop" yapmış zihinlerimizin ve belki de bedenlerimizin şöyle bir soluklandığı bir zaman.

Hüzünlü bir ay gibi gözükür, bir nevi doğrudur. Yazdan yeni yeni çıkmaya başlayan bünyelere zaten ne dense hüzünlüdür.

Ben de Eylül ayının gelişi şerefine, Windows Media Player'a Alberto Iglesias'ın yaptığı Los Amantes del Circulo Polar (Lovers of the Arctic Circle) filmi müziklerini sıralıyorum. Doğanın bu filmdeki kadar sessiz ve sakin olup beni biraz daha büyülemesine daha çok var, ama uzun zamandır "yaz" fikriyle yorulmuş zihnimin belki de bu düşünceye, bu hisse biraz ihtiyacı vardır.

Hoşgeldin, Eylül. Hoşgeldin, biraz serinlemiş hava fikrinin bünyemde yarattığı güzel, ferah his.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder