Kazanın üzerinden 10 gün geçti.
İyiyim, neredeyse hiçbir şeyim kalmadı. Yaralar, dikişler teker teker düşüyor. Yarın da Hüseyin Amca'ya (dişçimiz) gideceğiz.
Dün kazadan beri ilk defa oturup müzik dinledim. Tercihim eski, ve çok daha eski (1950'lere ait) şarkılardan yanaydı. Aslında harici belleğimdeki o klasörü açmamla tamamen tesadüf eseri parçalarını bulmuş bir zincir. Ama o kadar iyi geldi ki. Sadece kafamı, düşüncelerimi sarmasına izin verdim. O zamanlara gittim. Hayatımda daha önce hiç denemediğim bir şey olmasına rağmen; tango yaptım.
Müzik dinlemenin garip bir etkisi daha açığa çıktı bende; dinlediklerimle de bağlantılı olarak hem tanıdık, hem de yepyeni bir histi o şey. Kazadan önce sıkça yaptığım bir şey olan müzik dinleme işine geri dönmemle beraber, kazadan önce (yani o "B kümesi" gelip benim "A kümemi" dürtüklemeden önce) kafamın içinde dönüp dolaşan şeyleri yeniden düşünmeye başladım. Tek fark, olaylara artık farklı bir pencereden bakmam. Sanırım "A kümesini kapsama" yolunda emin adımlarla ilerliyorum.
Zamanın etkisi de böyle bir şey olsa gerek. Derler ya; "Zaman her şeyin ilacı". İlacı olmasına da gerek yok hatta, zaman işte. Zaman. Değişiyoruz. Hiçbir şey aynı kalmıyor. Bunun korkutucu olmayan yanını da görmek güzel. Ki aslında korkmak bir yana dursun; daha da ilginç olan bir şey var ki, çoğu zaman değiştiğimizi fark etmiyoruz bile.
Hala salonda oturuyorum akşamları. Uzay üssümü (bilgisayar, harici bellek, kulaklıklar...) salonun bir köşesine kurdum bile.
Şimdi biraz bekleyip, ondan sonra adım atmam gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder