6 Ekim 2012 Cumartesi

Düdüklü tenceredeki mellemecir fasulye

Evrenin değişik noktalarından hepinize merhaba.

Bugün atomlarımızı bir araya getiriyoruz. Devler ülkesinden kopup kaçan ruhumuz sığınağını buralarda bir yerlerde buldu; düşünmediğimiz için çok da zorlanmadık. Evlere, arabalara baktık; gözlerimiz öndeki aracın plakasına daldı. Varız, yokuz, varlıklıyız ama yokluklu değiliz. Var da değiliz, yok da değiliz. Sadece büyük büyük konuşuyoruz, kendimiz bile ne dediğimizi anlamıyorken... Yanılmak çok kolay. Yanılacağını fark etmemek ise bir nevi aptallık. Tatlar daha birleşmedi; çayın ve şekerin tadını alıyorum. Ağırlaşıyor göz kapaklarım, kaçışım yok; biliyorum. Her esneyişimde uykumun geçeceğine inanıyorum; çünkü ciğerlerim sonuna kadar havayla doluyor; ta ki bir sonraki esneyişime kadar. Uzaklardayım şimdi, çok uzaklardayım; atomlarımın toplanması biraz zaman alacak. Uyanıklıkla uyku arasındaki zaman dilimine gidip sınırlarımı aşabilirim belki bu fırsattan yararlanarak. Uyumadan hemen önce aklıma gelip, sonra tekrar unuttuğum için evrenin derinliklerine gömülen onlarca şeye karışmaz belki bu düşündüklerim.

Göz kapaklarım düşüyor.

En başta bütün sınırları, bütün yargıları, önyargıları, ne varsa hepsini kaldırıyorum. Kendiliğinden geliyor cümleler; mantıklı, mantıksız, sıralı, sırasız, önemli önemsiz; fark etmez. Sonra yavaş yavaş kendi haline bırakıyorum gidişatı; bir süre sonra yavaş yavaş bir kalıba girmeye başlıyor. Sıkışmıyor o kalıba, çünkü kalıbı da kendisi yapıyor ve o kalıp da kendisi. Esniyor, esniyor, genişliyor, bir iki yerde kıvrılıyor, sonra ani bir şekilde bükülüyor; tıpkı bahçe hortumları gibi; ama burada hortumun kırılmasına kızan bahçıvanlar da yok. Hepsi kendi kendine oluyor; ben dokunmuyorum bile. Sonra bir de bakıyorum; koskocaman bir tuval olmuş; anlatıyor da anlatıyor. Bazen hiçbir şey anlatmıyor; sadece kusuyor, rahatlıyor, sonra tekrar kusuyor. Bazen kusamıyor bir türlü, olduğu yerde debelenip duruyor; uyumaya gitse gidemez, tuvaletin başında dursa duramaz; kendi kendini böyle yiyip bitiriyor. Altı çiziliyor bazı şeylerin; dönüp bakmak istemiyor. Her defasında başka bir insan oluyor, bazen bir kişi oluyor, bazen birden çok kişi oluyor; sesi yükseliyor, alçalıyor, fısıldıyor, bağırıyor. Yine de bağırdığı pek görülmez. Kimseye anlatacağı bir şey yok aslında; anlatacak olduğu zaman boş boş konuşuyor. Bazen çok konuşuyor, bazen susması gerek, bazen dinlemesi gerek, bazen dinlememesi gerek, bazen sadece ama sadece konuşmaması gerek... Bazen kendisini tutamıyor, bazen sadece susuyor; sustuğu için kimse onu anlamıyor, o anlaşılmayı beklemekten vazgeçeli de baya uzun zaman oldu zaten. Artık anlaşılırsa seviniyor, diğer türlü susuyor, susmasını gerçekten iyi biliyor. Çok iyi öğrendi. Çok iyi öğrenci.

Uğur Gürsoy'un Fırat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder