3 Ekim 2012 Çarşamba

Buraya bişiy koymuştum dün belki...

Uzun zamandır açık bırakmaya çalıştığımız kapılar, bu sefer uykunun esiri olmayacak gibi... Daha çok kendi kendine bir espri de denebilir. Söylediklerim kimseye benim kadar komik ya da ciddi gelmiyor; biliyorum, ama bazı şeylerden de hiç vazgeçmek istemiyorum. Olmamış ve olmayacaklar için canını boşuna sıkma. Sadece ne varsa içinde; çıkar, at, gitsin. Artık bunları bırakamayacak kadar gözlüklüyüm; üstelik gözlüğümün siyah kemik çerçeveleri de var. Aynadaki görüntüsü hoşuma gidiyor. Noktalar anlamsızlaştırdığında olayları; bazen virgüller de işe yaramıyor; ama yine de umutsuz vaka değil; çünkü yapmamız gerekeni biliyoruz biraz biraz. "Fazlasıyla kareli" defterlere bozuk yazılarla alınmış notlar sonradan hiç okunmuyor. Neler varsa sayfaların arasında kaldı. Bana uzak kelimelere niye sataşayım? Kendi etrafımda dolanıp duruyorum; alakasızmış gibi gözükse de fazla uzağa gitmiyorum. Işıklar yapay; perdeler kapalı. Bazen anlamıyorum. Anlamaya çalışmıyorum ya da anlamaya çalışmadığımı sanıyorum; nereye kadar gideceğini bilmiyorum ama gideceği yeri merak ediyorum. Düğümler yavaş yavaş çözülmeye başlıyor; hiçbir şey boşuna değil; o kağıt havlu boşuna yırtılmadı. Belki bunu bilmek yeterli olabilir. Gözler üzerimizde; kendimizi iyi hissediyoruz. Savaş haberleri geliyor, başkalarıyla savaşmaktan kendimizle savaşımızda yenik düşüyoruz; haberimiz bile olmazken. Her şey anlık. Savaşlar, mutluluklar, evler, arabalar, analar, çocuklar... Sus artık; çünkü herkesin papağan gibi tekrarladığı şeyleri söylemekten hiç mi hiç hoşlanmıyorsun. Sen nefret etmezsin. Nefret ağır bir kelime. Nefreti kimse hak etmez. Çünkü nefret ettiğin şeye değer de veriyor olman gerekir; eğer değer vermiyorsan nefret de etmiyorsundur. Olumlu değer veriyorsan, nefret etmezsin. Fakat nefret ediyorsan, değer veriyorsundur; ama o değer negatiftir. Değerli dediğimiz şey ise güzeldir, olumludur; pozitif değerlidir; sayıların başında hiçbir işaret yokken bizim onu pozitif olarak kabul etmemiz gibi. Mutlak değildir. Nefret ise olumsuzdur, ama yine değer var olduğu için ortaya çıkar; çünkü yine mutlak değildir. Bu yüzden negatif değer varsa nefret vardır; nefret varsa da o şey her neyse değersiz görülmemelidir. Değerlerden kurtulmak için nefret bile etmemek gerekir. Mutlak sıfır, sıfırdır. Sıfır da mutlak sıfırdır. İşte o yüzden papağan gibi tekrarlamaktan kaçınmaya devam et. Söyleme, ama susma da. "Büyüktür", "küçüktür" ve "eşittir"de "eşittir"i kaybetme. Biliyorum, bırakmak istiyorsun; ama devam etmek de istiyorsun; aynı anda çok şey istiyorsun ve ne istediğini kendin de bilmiyorsun.

***

İşe girdim.

Güzel uyuyorum; sabah 06:58'de uyanıyorum. Her gün hava gittikçe daha karanlıklaşıyor; ama sorun değil. Güneş biraz yükselene kadar gözümü açık tutabilirsem yeterli. Annem sandviç hazırlıyor ben evden çıkmadan; saat 08:30-09:00 arası iş yerinde haberlere göz gezdirirken çay içip onu yiyorum.

Yılların nasıl böyle geçebileceğini az çok tahmin ediyorum. O kadar çok duydum ki bunu etrafımdan. Aynı böyle devam edersem aynı şeyin bana da olacağını biliyorum. Yine de yaşı büyük insanlar bunu anlatırken onların seslerinde duyduğum pişmanlıkları, üzüntüleri, iç çekişleri ileride kendimden duymamak için neler yapabilirim; bilmiyorum. Daha sekiz gün oldu.

Daha önce hiç tecrübe kazanmadığım, içeriği hakkında bilgi sahibi olmadığım bir sektörde sıfırdan işe başladım. Hiçbir şey bilmiyorum; hatta her açıdan tam olarak sudan çıkmış balık gibiyim. Bilişim sektörü gibi terminoloji, kısaltma ve İngilizceden direk kopyalama manyağı bir sektörde bilmediğim terimleri, kelimeleri, kısaltmaların anlamlarını açıp öğrenmem gerekiyor. Fakat sudan çıkmış balık gibi olmak beni korkutmuyor; aksine benim için hakkında neredeyse hiç bilgi sahibi olmadığım, bana tamamen yeni bir şeye adım atmış olmaktan dolayı mutluyum; bu bana çalışma isteği ve öğrenmek için heyecan veriyor. Öğrenme süreciyle ilgili olarak biraz üşengeçlik hissettiğim, "Bu böyle ne kadar gider ki, ne zaman bir şeyler bildiğimi hissetmeye başlarım ben" dediğim zamanlar oluyor; ama sorun değil; çünkü bir şekilde olacağını biliyorum ve bu bana yardımcı oluyor.

İşin en güzel yanı, etrafıma baktıkça insanlar ve insan davranışları konusunda etrafımdaki kişilere göre çok daha toleranslı olduğumu ve çok daha az sıkıntı yaşadığımı fark ediyorum. İnsan kendi kendine yaşayıp durduğu zaman bazı şeylerin farkına varmayabiliyor, ama geniş bir sosyal çevreye girince kendi davranışlarınızı başkalarınınkiyle karşılaştırma imkanınız oluyor. Başkalarını yargılamaya çalışmıyorum asla; herkes bildiğini yapmakta özgür ve herkesin tuttuğu kendi kişisel yoluna ve yöntemlerine saygım sonsuz; ama kendi sınırlarımın genişliğini ve bu açıdan istediğim, amaçladığım yolda gittiğimi görmek beni gerçekten mutlu ediyor. İnsanların davranışlarının nedenlerini az çok anlayabiliyorum, nedenleri daha iyi anlayabildiğim ya da daha objektif yorumlayabildiğim için verdiğim tepkiler de değişiyor.

Neyse yani, kısacası, kendi kendimi baya eğitmişim ben meğersem.

Uğur Gürsoy'dan Fırat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder