30 Mayıs 2010 Pazar

eurovision 2010'dan notlar.

Bülent Özveren gibi yorumlar yapasım geldi haaa. O adam da, Eurovision seyretmeyi çekilir kılan nadir şeylerden. Bak, çok dehşet analizler yapcam şimdi.

Finalde şarkıları pek dinlemedim, yarı-finalde dinleyebildiklerimi biliyorum sadece. Yine de zaten fazla önemli değil.

Şunu anladım ki, bu yarışmadan iyi bir dereceyle çıkmak konusunda gerçekten inatçıysak, o burun kıvrılan 3-5 puanları kesinlikle toplamak gerek. Geçen senelerden hatırladığım kadarıyla fazla toplamıyorduk o puanlardan, gelirse ya 8, ya 10; politik ilişkilerimizin iyi olduğu veya fazla göçmenimizin bulunduğu ülkelerden de 12 puan alabiliyorduk. Bu sene sanki geçen senelere göre biraz daha fazla "ufak puan" toplama şansımız oldu, 3, 4, 6, Allah ne verdiyse. Ve o puanlar belki Manga'yı birinci yapmadı ama, 2. olmalarını sağladı. Zaten 12 puanların önemli bir kısmı Almanya'ya gitti ve arayı açmasına sebep oldu, bunda bir sorun yok, hak etmiş olabilirler de olmayabilirler de, o konuda bir bilgim yok. İnsanların çoğu zaten onların birinci olması gerektiğini düşünüyordu, oylamanın getirdiği bir belirsizlik yoktu durumda. Şarkıyı dinlemedim bile. Ama o açılan aradan sonra Manga'nın gelmesinin tek sebebi, pek çok ülkeden 3'er 5'er birtakım puanlar toplayabilmesi.

Ne diyelim, bir Eurovision macerası daha böylece son buldu. Eminim yarın sabah Türkiye işsizlik oranı daha düşük, ya da iş güvenliği şansa, kadere bırakılmamış bir ülke olarak uyanmayacak, ama bir kısımlarımız böyle rüyalarla uyuyup uyanmayı seviyor.

Ha, bu arada Almanca öğrenmeyi düşünüyorum, Almanya'nın Eurovision'u kazanmasını da bir mesaj olarak alıyorum. :P

"Bonsoir" da değil artık, "Bonne nuit l'Europe" diyelim, oralarda da gece oluyordur artık yavaş yavaş. Uyumaya gidelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder