One Week filminden bir kare, sözler ise Alfred Lord Tennyson'ın Ulysses şiirinden bir parça |
Toplumdaki kurallar, kuralların uygulanabilirliği, falan.
Kaldırımda sağdan gidilmesi gerektiği ilkokulda öğretilir. Oysaki Meclis'in kenarındaki yolda iç taraf daha düzensiz bir zemine sahip olduğu için, topuklu giymiş kadınların dıştaki düz yüzeyden yürümeleri daha mantıklı olabilir; böyle bir durumda siz yolun sağından yürüyorken karşınızdan sizle aynı hizada gelen, topuklu ayakkabı giymiş kadına kızmanız pek de doğru olmayabilir. Üstelik karşıdan gelen araçlar çoğu durumda yolun iç tarafından da takip edilebilir. Zaten cümle kuramıyorum.
Kurallara uyulmamasının sebebi onların durumlara göre içine düştüğü mantıksızlık çukuru olabilir mi o zaman?
Hız limiti, dümdüz yolda 70 km/sa olursa kimse uymuyor, ama 90 km/sa olursa bu durumun toplam sürücü havuzunun 70 ilâ 90 km/sa arası hızla giderek limitin içinde kalacak olan kısmının yarattığı etkinin dışında, kuralları artık en azından daha mantıklı bulduğu için onlara uyacak insanların da etkisiyle, kurallara uyan insan sayısının artacağını düşünüyorum. Aslında iyi bir set-up ile çok güzel bir psikoloji deneyi haline gelebilir bu. Belki denenmiştir daha önce, bilmiyorum. Henüz araştırmadım. Duyan, bilen varsa yorumla paylaşabilir.
Gereksiz konmuş veya dikkatlice konmamış kurallar da otoriteye inancı sarsar. Tabi eğer elinizde pek çok insanı etkileyen büyük güçler bulunduruyorsanız -ki bu düşük bir olasılık, ABC analizi gibi bir şey-, topluma ya da kişilere yarar sağlamayacak, daha da kötüsü zarar verecek bu kuralları her halükarda lehinize çevirebilecek gücü de getirir bu. İşte burada etik devreye girer, eğer oralarda bir yerlerde konuşuluyorsa tabi.
***
Ben şarkıları bulurum ama bazen de şarkılar beni bulur. Beatles eşlik etti yoluma; çok eskilerde gelişmiş ve ondan sonra da Ankara'nın durağan havasına kapılmış muhitlerden birinde ilerlerken Strawberry Fields Forever vardı kulağımda. Sonra düğün fotoğrafı çektiren gelin ve damatlar geçti; gelinler yüksek ve ince topuklu ayakkabıları ve yerlerde sürünen gelinlikleriyle yürüyemediler, damatlar ise çaresizce onları izledi, bir tanesi gelinin çiçeğini taşıdı. Evlilik hayatının küçük boy fotokopisi miydi bu?
***
Yazanlar Sokak'mış adı, ama onu öyle çağırmaya meyilli değilim pek. O kadar güzel bir sokak için fazlasıyla "alelade" bir isim. "Merdivenli yol" demiş biri, halbuki merdiven değil o bence, "basamak" denir belki. Etrafında demirlerle çevrilmiş, yeşillerin içinde binalar var, demirlerin karanlığı sokağa da yansıyor, ama nedense içimi boğmaktan çok, beni keyiflendiren bir havası var. Yukarı çıkarken sol tarafta Sırbistan-Karadağ Büyükelçiliği var, onun tabelasındaki kiril harflerini okudukça mutlu oluyorum. Biraz ileride sağda ise başka bir-iki bina bulunuyor, TSK'nın binası var bir tane ama çok dikkat etmedim açıkçası, seyredilecek çok değişik şeyler var o sokakta. En aşağısından her bakışımda onda beni ona çeken bir şeyler hakim. Sanırım renklerini, en güneşli havada bile taşıdığı o karanlık ve gizli saklı havayı, sonunda varıp etrafa baktığımda gördüklerimi seviyorum. Bugün güneşli bir havada geçtim o sokaktan, ama biliyorum ki gri basamaklara ve demirlerin ardından yükselen yeşil ağaçlara yakışacak hava bulutlu; kasvetli, belki yağmurlu, çünkü yerdeki taşların ıslak olması güzel olur. Tırmanırken biraz nefes nefese bırakır. Arada dönüp aşağıya bakabilirsiniz, en alttan yukarıya bakarkenki kadar güzel bir görüntü vardır. Önemli olan yolun sonunda ne olduğu değil, yolun kenarındakiler ve kendisi zaten. Yine de bu yolu yukarıdan aşağıya kat etmektense aşağıdan yukarıya doğru kat etmeyi tercih ederim; çünkü bu şekilde daha yavaş çıkabiliyorum ve yolun sonunda beni Paris Caddesi bekliyor oluyor. Fransız bir arkadaşım bir gün bana Paris'teki Rue d'Ankara'nın fotoğrafını yollamıştı, ben de bugün elçiliklerden, polislerden ve kamera yasaklarından uzak bir noktada cadde tabelasının fotoğrafını çekip ona gönderdim.
Paris Caddesi beni çekiyor; kısmen adı için, kısmen, çağrıştırdıkları için, kısmense etrafındakiler için. Kavaklıdere'yi seviyorum galiba; hele ki onu abartılı makyajlı yaşlı kadınların aristokrat havasından arındırıp, içine girebilirseniz çok güzel oluyor.
güzeldir böyle "basamaklı" sokaklar.beatles'da iyidir candır vs..
YanıtlaSil