Kış ayları, yılın kendi hayatımı film gibi gördüğüm, üstüne bir de o filmi çektiğimi hissettiğim zamanlarına denk gelmektedir, ya da tam tersi de olabilir aslında.
Öyle bir film ki, sadece bana hitap ediyor; bana, tam da böyle hitap ediyor.
Sahneler belli, fon müzikleri belli, senaryo belli... Oyunculuk yeteneğim konusunda denecek hiçbir şey yok. Diğer oyuncular da rollerinde oldukça ustalar.
Sonra rüyalarım var bir de, ne idüğü belirsiz rüyalarım; uyandıktan sonra asla hatırlamadığım, ama günün alakasız bir zamanında aniden aklıma düşen; bu akla düşme sonucunda hatırladığım parçalarını bazen aklımda tutabildiğim, bazen tutamadığım rüyalar.
İlköğretim okulum, servisten inince kullandığımız bahçe kapısı. Kare taşlar. İlkokul öğretmenim. Ne alaka, ben de bilmiyorum.
Bugün öyle doldum ki, öyle çok şey yazmak istiyorum ki; ama öyle az şey yazabiliyorum ki.
Anlatmak istediklerimin bir kısmı öyle gülünç ki. Ve ben onlara öyle bir umursamazlıkla inanıyorum ki.
Keşke zihnimdeki o kareleri öylece tutup da buraya ekleyebilme şansım olsaydı. Kendi hislerimle beraber. Belki o zaman siz de benim gibi aptal bir mutluluk duyardınız.
Durumun alakasızlığının farkında olsanız dahi aynı gülünç şey yüzünden mutlu olmaya devam ederdiniz.
Beyniniz bin parçaya bölünürdü belki. Her bir parçasında ayrı şeyler bulur, ayrı parçaları tamamlamaya çalışırdınız.
Bütün parçaları tamamlamanın mümkünsüzlüğü ve mümkünlülüğü üzerine kafa patlatırdınız; aynı anda ikisinin de olabildiğine nasıl inandığınıza bir türlü akıl sır erdiremezdiniz.
Tam o noktada her şeyi bırakır, yeniden o karelere dönerdiniz; üstlerine biraz renk, biraz müzik eklerdiniz. İfadesiz gözlerinizi karşı duvara dikerken, zaten bildiğiniz şeyleri kim bilir kaçıncı defa içinizden tekrarlardınız.
Bir yanınız mutlaka filmlere inanırdı. Filmlerin film olduklarını bile bile, sırf inanmak istediğiniz için inanırdınız. Çevresindeki dünyayı ona uyarlamak için elinizden geleni ardınıza koymazdınız.
Ama gerçek, gerçektir. Film ise film. Gerçekle film bazen aynıdır, bazen farklıdır. Basit denklemler bunlar.
İşte olması gerekenle olan arasındaki fark gibidir bu da. Uzun vadede ne olacağı hakkında pek bir şey söyleyemezsiniz. Temel seviyede oyun teorisiyle de işi kurtaramazsınız.
Yapabileceğiniz tek şey bakmak, düşünmek, dinlemek ve istemektir. Bunlara ek olarak biraz hayal gücü, biraz da yazmak belki de.
Ne kadar huzurlu, değil mi.