Uzun zamandan beri aklımda vardı bu olay. Tahtaya, duvara, sıraya, ayaklarıma, sonra yeniden tahtaya, sıraya, duvara boş boş bakarak geçirdiğim bütün o aptal ders saatleri artık daha verimli geçmeliydi. Bunu yapmaya başlamam için üçüncü sınıfa gelmem gerekiyormuş. Başlıyoruz işte.
Sınıftaki havanın ağırlaştığı, insanın kalp atışını yavaşlatan, gözbebeklerini küçülten, metabolizma hızını düşüren o sıkıcı dersler vardır ya hani... İşte o derslerde amaçsızca saatin buçuğu göstermesini beklerken, on dakikanın bilgisayar başında ne kadar çabuk geçtiğini görüp de, derste nasıl "saatler sürebileceğini" fark ederek zamanın göreceliği üzerinde düşünmek de bir yere kadardı. Sonra sonra, nasıl oldu hatırlamıyorum, iş yazı yazmaya geldi. Mantıklı da aslında; internet yok, cep telefonu hiçbir zaman sıkıntımı almadı, müzik yok, kitap desen hocanın gözünün içine bakarak okumak... yok yok, olmaz. Daha kibar bir sıkıntı giderme yolu bulmalı. "Ben bir yazı yazmaya çalışayım, bakalım sıkıntım geçecek mi?" diye başladım bu sıkıcı derslerden birinde, aklıma düşen tek bir cümle ile. Bir cümle diğerini getirdi sonra. Evet, işe yaradı da açıkçası. Keyifli oluyor, hocanın monoton ses tonunu arka plâna atıp, üzerinde saçmalamakta tamamen özgür olduğum şeyler hakkında düzenli düzensiz, aklıma gelen her şeyi yazabilmem. Kalem ve kağıt elimin altında, her şey "kendi çapında" gerçek. Bu blogu açmadan önce üç derste üç tane yazı yazmıştım. İlk ve sonuncusu database dersinde, ikincisi de opti dersinde. Onları buraya aktararak işe başlıyorum. Az veya çok benle ve tabi ki aynı zamanda da etrafımdakilerle ilgili şeyler bunlar, tamamen açığa vurmak veya vurmak istemediğim şekillerde, şifreli veya şifresiz olarak.
***
Evet, demin iki güzel bebeğin fotoğraflarını çekmeye gittim, geldim. Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum. Ne diyordum, derste yazılar yazmak, evet, zamanı verimli kullanmak.
İnsan neden böyle bir şey yapar? (Böyle bir şey=yazı yazmak) Canı sıkılır, vakit geçirmek ister, belki para kazanma yoludur bu, belki derdini anlatacak kimse bulamaz, belki de amaçsızdır, sadece içini dökmek ister. Saçmalamak ister bazen, çünkü saçmalamak kimi zaman nötrleşmek anlamına da gelebilir, bu da insanın bir ihtiyacıdır. Bozulan dengeyi yeniden sağlamak. Doğamız bu yönde. Ben de şimdi ilk blogumun şerefine saçmalıyorum. Hadi saçmalayalım!
Hem bir nevi arşiv, hem de bir yayın olarak açmış bulunduğum çok sevgili blogum hayırlı ve uğurlu olsun.
olsun:) geç oldu biraz bu yorum ama mühim olan,güç olmasın:D
YanıtlaSil