23 Ağustos 2012 Perşembe

Ne demekti bu?

"Her şey/Hiçbir şey Üzerine..." isimli blogun sahibi eski arkadaşımın bana pasladığı mim işte böyle bir şekil aldı... Yazının sonunda bir not bekliyor okuyucuyu.

Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüzün kaldığını öğrendiniz. Kalan 1 yılınızda ne yapardınız?
Aslında bence her sorunun cevabı gibi bu sorunun cevabı da içinde bulunulan zaman ve mekana ve hastalığın nasıl bir hastalık olduğuna göre değişir (işte bu yüzden birtakım mülakat sorularına "kesin yargılardan olabildiğince kaçınmak" adına verdiğim ucu açık cevaplar, ayak oyunu yaptığım şeklinde yanlış anlaşılabiliyor; halbuki alakası yok). Şimdiki durumumda böyle bir şeyle karşılaşsaydım, büyük ihtimalle bazen yalnız, bazen ailemle, sevdiklerimle beraber bütün dünyayı gezmek, dünyanın en ücra köşelerine gitmek, farklı insanları tanımak, farklı hayatları yaşamak isterdim. Bunun dışında çokça çılgın şeyler yapabilirdim, mesela eğer bunu kabul edebilecek birini bulabilseydim, evlenmek ve o insana çılgınca değer vermek isterdim. Finali de İskoçya'nın deniz kenarındaki yemyeşil topraklarında çekerdim sanıyorum. Bunun gibi şeyler. Üzerinde çok düşünmedim aslında.

Fobileriniz, takıntılarınız var mı? Varsa nelerdir?
Sanırım fobim yok, ama ufak tefek takıntılarım var. Şimdi aklıma gelen şu; gün boyu yatağımı kapatsam da, kapatmasam da, gece yatağımın örtüsü bozukken yatamam. Uyumadan iki dakika da önce olsa mutlaka önce yatağımı düzgünce kapatır, sonra örtüyü tekrar düzgünce açıp öyle örtünürüm.

Bir sabah kalktınız ve dünyada hiçbir insanın kalmadığını öğrendiniz. Ne yapardınız?
Sorular baya iç açıcı. :) Sanırım önce kendi yakınlarımı bir daha göremeyeceğim için bir deli üzülürüm. Daha sonra ise hayatımı devam ettirebilmek için birincil derecede önemli kaynakların planlamasını yapmaya çalışırım; yiyecek, su, barınak, vs. vs. Hayat devam etmek zorunda. Kalan süre boyunca da kaynakların zenginliği açısından şehir yerine kırsal bir yerde yaşayacağım için, ölmeden önce doğanın tadını çıkarmaya çalışırdım; ama büyük ihtimalle bir süre sonra feci sıkılırdım, sonra psikolojim iyice bozulurdu ve eğer henüz besin zehirlenmesi gibi bir şey yaşamadıysam ya da başka bir kaza geçirmediysem, büyük ihtimalle psikolojik bir rahatsızlık sonucunda dünyaya gözlerimi yumardım. Çünkü Christopher McCandless'ın da dediği gibi; "Happines Only Real When Shared".


Dünyayı dolaşmak isteseydiniz, ilk hangi ülkeden başlardınız? Ve neden?
Hangi ülkeden başlayacağımı bilmiyorum ama hangi ülkede sonlandırmak istediğimi biliyorum; İskoçya. Hangi ülkede sonlandırmak istemediğimi de biliyorum, o da Türkiye. "Hangi ülkeden başlamak" konusuna gelince, Fransa olabileceğini düşünüyorum. Orada bir an önce görmek istediğim insanlar ve yerler var.

İtiraf edin, prens/prensese dönüşür tesellisiyle, kaç kurbağayı öptünüz?
Yapıyorum ben böyle şeyler ya, şimdiye kadar yaptıklarım da genelde patlayarak sonuçlandı. Umut fakirin ekmeği biraz galiba, karşıma çıkan olanaklara şans vermeye meyilliyim şu sıralar. Mesela en son, belki gerçekten çalışabileceğim bir yer çıkar diye düşünüp başvurduğum, mülakattan önce de hakkında çok az bilgi bulabildiğim bir şirkette görüşmeye gittim, görüşme de benim şirketle ilgili oldukça olumsuz izlenimlerimle beraber şirketten üç saat içinde aldığım "jet-ret" şeklinde sonuçlandı. Bu benim bir sonraki kurbağayı öpmeme engel olur mu, galiba olmaz. Olması gibi bir lüksüm yok. Başarmak için, bir sonraki seferde tutturabilmem için, önce "bir sonraki sefer" diye bir şeyin olmasını sağlamak zorundayım.

En son yaşadığınız küçük düşürücü, unutamadığınız bir olay?
BEN HİÇ KÜÇÜK DÜŞMEDİM CANIM HAHAHAH. Sağlam bir tanesi aklıma gelsin, yazacağım. Bir tanesi dilimin ucunda sanki, ama bir türlü hatırlayamıyorum... Hımm... Şimdi aklıma gelenlerden biri geçen yaz oldu. Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla çok alakasız bir yerde karşılaştık, kısacık konuştuk ve vedalaşıp ayrıldık. Daha sonra o gün o arkadaşım olduğunu düşündüğüm kişinin doğum günü olduğunu Facebook'tan öğrendim ve "Aaa bilseydim kutlardım, iyi ki doğdun hihi" tarzı bir doğumgünü kutlaması yazıp yolladım duvarına. Biraz geçtikten sonra fark ettim ki doğum günü olan kişi o gün karşılaştığım kişi değil, onun ona çok benzeyen çok yakın arkadaşıymış (Bu kişilerin hepsini aynı yerden tanıyordum ve aylardır görmemiştim; karıştırmam işten değildi). Hemen silip bozuntuya vermeden yenisini yazdım ama doğum günü kişisi fark etti mi, ettiyse ne düşündü, bilemiyorum artık...

Asla yanınızdan ayırmadığınız üç şey?
O müthiş zeka pırıltım(!), üşenmelerimin ve endüstri mühendisliği altyapımın bir sonucu olarak pratikliğim ve her defasında gittikçe azalan cehaletimin peşime taktığı o mutsuzluk.

Hayatınızın bir kitap/film olmasını isteseydiniz, hangi kitap/film olurdunuz?
Sorular hazırlanmadığım yerlerden çıkıyor. Hangi kitap/film olacağımı hiç düşünmediysem de, filmin müziklerinin nerelerden geleceği hakkında ufak tefek fikirlerim var. Hayatımın 10. Doktor'un companion'ı (yol arkadaşı) olarak Doctor Who'da geçmesini isterdim. Biraz düşünsem aklıma başka bir kitap, film vs. gelir mi, bilmiyorum. Gelirse eklerim buraya bir yerlere.

En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak, kendi gezegenine götüreceğini öğrendiğinizde ne yapardınız?
Benim en yakın arkadaşım zaten uzaylı (HU HA HA HA). Doktor'dan bahsediyorum. Kitapların, filmlerin, dizilerin şu sıralar en iyi arkadaşlarım olduğunu bir kenara bırakırsak, başka gezegenlere gitmek oldukça heyecanlı olabilir.

İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı deneyen ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız şey nedir?
Kesinlikle siyasi kişilerin hayatlarına burnumu sokar, günlük işlerini karıştırır, onları çevrelerindeki insanların önünde normalde olmaları gerektiği gibi küçük düşürür, bize sürekli çektirdiklerinin ufak bir karşılığı olarak kendi çapımda eğlenirdim. Ondan sonra da yine siyasilerin üzerinden dünyada işlerin gidişatını düzeltmek üzere o ana uygun olacak birtakım adımlar atardım.

***

Yazının sonuna geldiğimize göre kendi çapında önemli nottan bahsedebilirim; bir kısmınızın bilebileceği üzere normalde mimler cevaplandıktan sonra başka bir blog yazarına paslanır; benim de kafamda bu portreye uyan bir yazar vardı, ama kendisi mimi daha önce cevapladığı için bütün planlarım suya düştü ve henüz mimi paslayacak başka bir yazar bulamadım. Eğer ilginizi çekerse bana yorumlardan ulaşabilirsiniz (lütfen ulaşın).


***

Edit: En sonunda mime bir talip çıktı. E gençler birbirlerini görmüş beğenmiş, bize laf düşmez. Verdim gitti! Konuyla ilgili girişimleri için bu mimi bana paslayan Esra'ya teşekkürü borç biliyorum. Mimi cevaplayacak arkadaşın blogunu http://karmasikdusunceler.blogspot.com/ adresinden bulabilirsiniz. Hadi kolay gelsin...

3 yorum:

  1. Meraktan çatlama sınırına dayandığım şu günlerde bu yazıyı yayımladığını görmek... Şimdiye kadar okuduklarımdan çok farklı bir bakış açısıyla yazılmış cevaplar gördüm.

    Açıktan açığa yazılmış bi David Tennant aradı gözlerim satırlarda itiraf etmek gerekirse ama yönlendirme de yeterli :P

    Yalnız neredeyse ikinci kere yazacağımı söyleyerek alacağım mimi senden. Yok mu kimse soruları cevaplayacak? o.O

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hihi, sevindim böyle düşünmene. Doktor'dah bahsettim elli kere, daha ne yapayım. :P Ve evet kimseyi bulamıyorum resmen, Twitter'a falan da yazdım ama henüz kimseden bir geri dönüş olmadı. Kader kısmet artık, bunun da ucu böyle açık kalıversin şimdilik. En azından zamanı geldiğinde gerçekten isteyen birine gitmiş olur belki. :)

      Sil
    2. Gitti bile ^^ Rica ederim. Benim birşey yapmama gerek kalmadı. Özgecan kendiliğinden aşka geldi. Yeni mimlerde yine görüşmek dileğiyle...

      Sil