4 Temmuz 2011 Pazartesi

how to disappear completely (ingiliz aksanıyla okunacak)

Yine gecenin bir vakti Radiohead - Sail to the Moon dinleyerek beynimin işitsel motor kısımlarıyla hafıza kısımları arasındaki o müthiş bağdan yararlanıyorum; kendimi serin bir yaz akşamında bir daha adımımı atmamın bile büyük ihtimalle mümkün olmayacağı o sakin, huzurlu, güzel kokulu yerin ortasında buluveriyorum.

Gökyüzü orada bir şeyler anlatmaya çalışıyor sanki, Thom Yorke'un ağzından.

Oysa ki o kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz ki. Saklı kaldığımız sürece. Saklandığımız yerlerde. Saklanmak her zaman kötü değildir.

Pyramid Song'a geçiyorum. Sonra da belki the Tourist gelir. Bunlar benim gece şarkılarım. Bunlar "huzur" denen şeyin bir parçası. Hafızayla birleştiklerinde çok daha yakıcı.

Saat baya ilerlemiş. Dışarıda koca caddede tek tük geçen arabaların dışında hiçbir ses yok.

Biraz gökyüzüne bakabilsem keşke, kendimle kalsam, yıldızlarla konuşsam, sonra sussam, onları dinlesem... Thom Yorke'u dinlesem, sonra belki biraz Pearl Jam; Around the Bend olabilir mesela. Birkaç yıl önce kalabalık evdeki terasta kimseye çaktırmadan yaptığım müzikle terapi seanslarında olduğu gibi.

Biraz kendimi dinlemeye, kendimle konuşmaya ihtiyacım var belli ki. Şimdiye kadar hep daha çok insan tanımak için, insanları daha çok tanımak için uğraştım, bunu kendime "ödev" olarak gördüm. Biz, hepimizin çözmesi gereken bir şifre idik. Hâla da öyleyiz. Yine de buna arada ara vermek gerek; çünkü daha fazla insan tanımak onları daha çok gözlemlemek, daha çok dinlemek demektir. Bu da bir süre sonra insanın başını baya ağrıtır, kulaklarını çınlatır, tıpkı bir konserden sonra eve geldiğinizde olduğu gibi. İşte bu yüzden insan bazen sadece kendi iç sesini duymalıdır.

İnsan kendi sesinden kaçamaz.

Başkalarının sesinden kurtulabilir isterse; kulaklarını tıkar, kulaklarını tıkamak yetmezse "LALALALALALAAA, DUYMUYORUM Kİİİİ" diye bağırıp o başka sesleri arka plana atar.

Ama kendi sesinden kaçamaz.

Kulaklarını tıkasa da, ses tellerinden çıkan dalgalar kemiklerle, etlerle kulağa ulaşır. Bunu engelleyebilecek bir yol yoktur. İnsan kendi sesini duymalıdır.

Thom Yorke the Tourist'te bağırıyor;

"Hey man, slow down, slow down..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder