21 Haziran 2010 Pazartesi

çukurlar, çizgiler.

Çok güzel, kalemle çizilmiş gibi derler ya hani.

İnsanın kaderi de çizilmiştir ya, bizim parmağımız vardır hani o çiziklerde... Kader ve yüz arasındaki ilişki de böylece açığa çıkıyor sanki.

Güzel bir yüzü, düzgün hatları var, her ne kadar o şansını fazla zorlasa da, hayatı boyunca başına güzel şeyler geleceğini düşünmeme engel olamıyorum. O yüze pişmanlığı, hüznü yakıştıramıyorum. Sanki her zaman öyle kalabilecekmiş gibi geliyor. Asla uslanmayacağını düşünüyorum, hatta bir yanım "Ne olacağı belli olmaz" dese de, bir yanım değişmesinin çok zor olduğundan neredeyse emin. Biraz pişkin bir gülümseme, oldukça kaygısız, hani dünya yıkılsa; kendisi çıksın da onun içinden... devamı pek de problem değil. Alışkın o tek kalmaya, tek başına idare edebilir. Her zaman idare etmişti. Hala da ediyor. Tam olarak tek başına da sayılmaz aslında, az biraz (!) değişken bir ruh hali var; çift kişilikli sanki. Tek olay, o iki kişiliğin birbirini yalnız bırakmasında, birinin aktif olması için diğerinin pasif olması gerekiyor. Her zaman arkasında bırakmaya müsait gibi sanki, "bağ"? Bir çeşit, sosyal bir şeyler işte. Amaaaan.

Çizikler uçuyor, kaçıyor bir yerlere, yüzümüzde açtıkları derinlikler içinde sanki su kaydırağındaymışızcasına kayıp, gidiyoruz.

Kalem, kalemle çizilmiş sanki. Kader de öyle çiziliyor ya hani.

Çizikler uçuyor, yüzün dışına çıkıyor, oldukça muntazam. Gözümün önünden gitmiyor o resim. Hani insanın aklına bazen bir resim fikri gelir de, kalemi kağıdı alıp onu çizmeye koyulduğunda bir türlü kafasındaki şekli elde edemez ya.

O kadar uzun zamandan sonra o yüzü ilk defa o kadar güzel görüyorum.

O an işte, bir kez daha inanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder