Hayır, gerçekten gidiyorum; o ana dönüyorum, yine o zamanki gibi hissediyorum. Baharsa eğer baharmış gibi hissediyorum, üstüme fermuarlı mavi sweatshirt'ümü giymişsem ve ayaklarımda beyaz converse'ler varsa yine onları giyiyorum, ve MATH112 dersini aldığımız FC binasının önlerinde geziniyorum. Yanımda o zaman yanımda olan arkadaşlarım var, elimde o matematik defterini tutuyorum... O sınavlara çalışmam gerek... Yine aynı şeyle boğuşuyorum... Bir de koku var ama onu anlatamayacağım sanırsam şimdi. Temiz bir koku, taze bir şey, güneşli, canlı. Gelişmeye, güzelleşmeye açık şeylerin habercisi.
Bütün ayrıntılar böyle böyle, anlar halinde, bir an içinde gelip gidiyor. Sonra şarkı yine eski bildik "şarkı" oluyor.
İstediğim zaman da yeniden çağırabiliyorum bu şeyler her neyse. Bunu dedim ya, yine geldi mesela.
Örnek de veriyim bir iki tane, madem.
- Radiohead - Lucky, Creep, Sail to the Moon, Let Down, High and Dry, Subterranean Homesick Alien, Paranoid Android, Street Spirit, Fake Plastic Trees, Pyramid Song: Lise 1 veya Lise 2 idi sanırsam (bunu iyice unutmadan önce kesinleştirmeliyim bir ara), Alanya'daki yazlığım bahçesinde tek başıma oturmuş bunları dinliyorum. Akşam; sıcak havada hafif bir esinti, balkonun kenarındaki yaseminin kokusu ve mor çiçekler.
- Üçnoktabir - Dediler Ki: Demin anlattığım buydu işte, üniversitenin ilk yılının baharı, FC binası, matematik dersleri, serin esen temiz kokulu rüzgâr, güzel şeylerin habercisi şeyler.
- Tony Gatlif - Naci en Alamo (Vengo Soundtrack), Cake - Short Skirt, Long Jacket: Vengo'yu hayatımda seyretmedim, bir arkadaşım yollamıştı şarkıyı geçen yaz. Staj yapıyordum o sıralar Doğadan'da. Akşamüstü saat 5'te hava hafiften hafiften kızıllaşmaya başlamışken servise binip çayırların çimenlerin içinden eve doğru yol aldığım zamanlarda bu şarkı oluyordu kulağımda hep. İçli de bir şey ya. Öyle kazındı kaldı işte. Stajda gün içinde bile kafamın içinde bu şarkı dönüp duruyordu bazı zamanlarda. Short Skirt, Long Jacket de keza öyle; konsept bakımından beni iş hayatı konusunda baya gaza getirmişti o zamanlar.
- Sakin - Hayat albümünün çoğu; özellikle Denek Hayatım, Edepsiz Komedya ve Kırmızı Oda şarkıları: Ne zaman Sıhhiye'deki servis durağının yanından geçen rayları görsem veya o sırada oradan geçen bir trenin sesini duysam direk bu albüm geliyor aklıma; açıp dinlemediğim sürece kendimi tamamlanmış hissetmiyorum.
- Eddie Vedder - Into the Wild Soundtrack albümü: İki sene önceki Çeşme tatilim. Akşam yemeğinden sonra terasa çıkıp yıldızları seyretme ve düşünme seansları.
- Alice in Chains - Down in a Hole, Rain When I Die, Nutshell, Rotten Apple, Man in the Box ve daha tonlarcası: Lisede ve üniversitenin ilk yılında çılgınlar gibi dinliyordum bu grubu. O yüzden genelde kendimi ya otobüslerde uyurken, ya da sınıfın en arka ortasındaki sırada test çözerken buluyorum. Karlı, kömür kokulu, ıslak, soğuk bir hava var. Kendi içinde melankolik, hatta biraz da depresif ama kötü değil. İhtiyaç olacak kadar.
Acaba müzik dinleye dinleye kafayı yiyor olabilir miyim?
aynı şeyi bende yaşıyorum,mesela "mira-kayıp şehirler" bu sene ekim,çok güneşli sıcak bir gün,cansuların evin o tarafta otobüs durağındaki bank ve elimdeki kitaptaki cümleler,ve ben müziğin yaşattığı bu hisse bayılıyorum.
YanıtlaSil