4 Kasım 2009 Çarşamba

Bilkent'te sorun çözme sorunsalı-2

Bugün de YDK'dan mühendislik dersi aldım. Evet evet, yanlış okumuyorsunuz, YDK bana nasıl mühendis olunacağını anlattı.

Sınavlarımı alabilmek için uğraş verdiğim bir diğer günün sonunda, yeniden merhaba.

Demiştim ya hani, bütün processi buraya dökmeye karar verdim diye, işte devam ediyorum.

İki taraf da işi birbirine yıkıyor sürekli. Bir telefon konuşmasıyla hallolabilecek bir şey için beni iki gündür oradan oraya koşturuyorlar.

Bugün Econ hocamıza gidip konuştum, Fransızcadan make-up alabilmemiz için, Econ sınavına girdikten sonra bize imzalı bir kağıt vereceklerini, o kağıdı Yabancı Diller'e ulaştırdığımızda da Fransızcadan make-up alabileceğimizi söyledi. Ben tabi ki bu tip konularda tecrübe sahibi olduğum için, kendimi garantiye almadan olayın peşini bırakmak istemedim, bu yüzden YDK'nın (Yabancı Dil Koordinatörü) yanına gitmek zorunda kaldım yine. Nitekim, iyi ki de gitmişim, illa bir kıllık çıkacak ya. Dünkünden farklı bir tavırla karşılaşmadım; aksine gerilim daha da tırmandı, seslerimiz bir kat daha yükseldi.

Bugün yine "Dersi withdraw et o zaman" dendi. Üstüne üstlük, kendisi (YDK) bana mühendislik dersi vermeye de kalktı. Buyrun, okuyun, bir kez daha gülün; Barney'nin deyişiyle; "True story":

YDK: Econ'dan make-up al.
Ben: Hocam, Econ başlı başına zor bir ders zaten. Bir de make-up'ta iyice zorlaştırıyorlar, almak istemiyorum. Econ hocamız make-up sınavını zor yapacağını bizzat bana söyledi, ben de benim hiçbir suçum yokken böyle bir şeyle karşılaşmak istemiyorum, böyle bir durumda bize haksızl... (ık değil mi, diyecekken... sözüm kesilir tabi ki, bitmesi mümkün mü...)
YDK: E o zaman ben de sana öyle bir make-up yaparım ki finalin beş katı zorlukta olur, o zaman ne yapacaksın?
Ben: Çalışırım hocam, zaten seviyorum Fransızcayı.
(Kibar tabirle, Econ'un yanında "Ateş olsa cürmü kadar yer yakar" diyorum tam bu noktada)
YDK: Sevgiyle olmaz bu işler, bak sen mühendis olacaksın, bunun böyle çözülmeyeceğini bilmen lazım...
(Çok biliyorsun ya mühendisliği.)
Ben: Evet hocam, ben bir mühendis olarak burada büyük bir sorun görüyorum.
YDK: Sorun morun yok... Yok öyle bir şey. (...) İşim var şimdi benim, sana daha fazla vakit ayıramıycam, kusura bakma.
(Çayını alarak uzaklaşır...)
(Türkçesi: kibar tabirle "bas git". Ayrıca çözmeye çalıştığım sorunu işinin bir parçası olarak görmemesi de, Ali'nin tabiriyle ayrı bir "sigara yakılası" olay.)

Bir ara bizim bölüm sekreteriyle iletişime geçilmeye çalışıldı, ne konuştular bilmiyorum, öğrenemedim.

Ve bütün bu konuşmaların, artan desibelin, gerilimin üstüne odayı parmakları sinirden buz kesmiş, elleri titreyerek terkedip, opti dersine giden ben.

Aradan biraz zaman geçti, sonra Econ hocasının odasına çıktım yine, 4. denememde en sonunda odasında bulabildim. Durumu ve işin ne kadar zorlaştırıldığını anlattım, dinledi, en azından durumun biraz daha farkında gibi. Yarın bir şeyler olacak inşallah.

İşte böyle durumlar. Alıştım böyle şeyler için uğraşmaya, ama böyle bir yaklaşımla kolay kolay yaklaşamaz herkes. Allah kimseyi o kişinin eline düşürmesin, zira kendisinde empatinin kırıntısı bile yok.

Yorum yapıp içimi dökeyim, sinirimi atayım diyorum ama, yorum yapılacak bir şey yok. Yabancı Diller de kendi çapında haklı, ama bunun tek suçu Fransızca dersi almak olan benim gibi endüstri mühendisliği öğrencilerine yansıtılması ve çözümü benim bulmamın beklenmesi gerçekten, gerçekten çok itici.

Bakalım zaman daha neler gösterecek.

Dün de olanları anneme anlatırken fark ettim, galiba ben gerçekten anneanneme benziyorum. Haklarımı arayış biçimim, haklı olduğuma inandığım zaman sözümü esirgememem, sesimi alçaltmamam; bana onun kendisiyle ilgili anlattığı anılarını hatırlattı.

Eh, ben de az çok alışıyorum artık. Bu da bir tecrübe. İnsan haklı olduğuna inandıkça, devamı geliyor.

Gelişmelerle beraber yeniden karşınızda oluciiz. Bizden ayrılmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder