30 Kasım 2009 Pazartesi
Seviyorum seni, Frank Sinatra!
Ben insanların pozitif enerjisine inanırım. Ölmüş olsalar da, görüntülerinin, ses kayıtlarının bile yayabileceği pozitif enerjileri vardır kimi insanların.
Birden neden böyle çıktığını en azından şimdi anlatmayacağım. Zaten uyumam da lazım.
Ama gerçekten, gerçekten; kafamın içinde baya baya fazla şey uçuşuyor. Bir ara anlatırım belki.
Frank Sinatra, mekanın cennet olsun.
Frank Sinatra - New York, New York
22 Kasım 2009 Pazar
New Moon demişken...
Alexandre Desplat - New Moon (The Meadow)
Dinlenesi, üzerinde düşünülesi, derinliklerinde kaybolunası.
Söyleyecek sözüm yok, henüz. Boş laflarla kafa doldurmak yok. Şimdilik, sadece dinlemek gerek.
Dinlenesi, üzerinde düşünülesi, derinliklerinde kaybolunası.
Söyleyecek sözüm yok, henüz. Boş laflarla kafa doldurmak yok. Şimdilik, sadece dinlemek gerek.
7 Kasım 2009 Cumartesi
Bilkent'te sorun çözme sorunsalı-3
Viiii aaaar dı çeeeempiyıııns may freeeeend...
Merhaba, merhaba, merhaba.
Dün cuma idi, malum, benim için kritik gün, şu iki sınavın çakışması olayları.
Evet, iki sınava da girebildim. İnanılır gibi değil, ama başardım. Çok şükür hala hayati fonksiyonlarım ve aklım yerinde. Hatta bugün üstüne bir üretim planlama projesi daha bile patlattım.
Nasıl hallettim peki? Hemen kısa bir özet geçeyim:
Çarşamba günü Econ hocamıza gidip sınavı çakışma olanlara önceden vermesini rica etmiştim. Perşembe günü odasına gittiğimde o da yeni geliyordu, "Maili gördün mü" dedi. "Yok hocam, görmedim ne dediniz" dedim. Anlattı, oku dedi. Sonra şöyle devam etti: "Bize telefon geldi, 'Bir öğrenciniz 3-4 gündür buraya gelip gidiyor' dediler" dedi, "Evet hocam o benim" diyip güldüm. "Mail attım, çakışma olanlar haber versin dedim. Sen de oku sonra bana mail at. Yalnız yarın sınavda bir tek sen olursan sorun olur."
Ben de mailimi attım.
Dün 15.45'te gittim sınava, 5 kişiydik. Hocayla da alakalı olarak, sınav öncesi gerginliklerinden pek eser yoktu, sohbet ettik sınavdan önce. Sınav da beklediğimden daha az korkunç geçti benim için. Ne olacağını yine de bilmiyorum. Neyse, 17.45'te sınavdan çıktım; 17.50'de Fransızca sınavımın olacağı sınıfta, nefes nefese kalmış oturuyordum. Tabi ki iki saat boyunca ($78,400.46)*(0.023) tarzı işlemlerle geçen bir sınavdan sonra beynim haşat olmamış değildi, ama iman gücü müdür nedir anlamadım, Econ sınavının olduğu EB'den, Fransızca sınavının yapılacağı A binasına gidene kadar aldığım oksijen beynimi öyle bir berraklaştırdı ki, sınıfa gidip oturduğumda 5 dakika önceki baş ağrısından pek eser kalmamıştı.
Neyse, öyle böyle Fransızca sınavını bulmaca çözer gibi bitirdim, erkenden de çıktım. EB'ye bizim tayfanın yanına giderken, yol boyunca yüzümde o günden sağ salim çıkabilmenin verdiği aptal bir gülümseme ile yürüdüm, "Vi ar dı çeeempiyıns" modunda.
Evet, başarmıştım. Sadece bir gün içine 2 sınav bir proje sığdırmak ve o iki sınava 10 dakika arayla girmek değildi benim için bu. Daha çok, haklı olduğun bir durumda elinden geleni ardına koymayıp, hakkını arayıp, en sonunda dediğini yaptırabilmekti de aynı zamanda.
Kısacası, burası Bilkent Üniversitesi. Çok güzel bir okul, seviyorum okulumu, çok seviyorum hem de. Ama bazen gerçekten çileden çıkartan şeylerle karşılaşıyoruz. Burada çözüm tamamen bizim inatçılığımıza kalıyor. Benim şahsi tavsiyem, haklı olduğunuza inandığınız durumlarda asla olayın peşini bırakmayın. Bu pek çok yerde geçerli. Bilkent'te de.
Ha YDK'ya ne mi oldu? Bilmiyorum. Ne mi olacak? Karşılaştığım şeyler hiç hoş değildi, hala unutmuş değilim. Ama şimdilik uğraşmam gereken daha önemli şeyler var, bu yüzden o konuda ne yapacağıma ilerde karar vereceğim, rektörlüğe kadar da yolu var. Onun dışında, Allah ona akıl fikir versin, onu ıslah etsin inşallah.
Merhaba, merhaba, merhaba.
Dün cuma idi, malum, benim için kritik gün, şu iki sınavın çakışması olayları.
Evet, iki sınava da girebildim. İnanılır gibi değil, ama başardım. Çok şükür hala hayati fonksiyonlarım ve aklım yerinde. Hatta bugün üstüne bir üretim planlama projesi daha bile patlattım.
Nasıl hallettim peki? Hemen kısa bir özet geçeyim:
Çarşamba günü Econ hocamıza gidip sınavı çakışma olanlara önceden vermesini rica etmiştim. Perşembe günü odasına gittiğimde o da yeni geliyordu, "Maili gördün mü" dedi. "Yok hocam, görmedim ne dediniz" dedim. Anlattı, oku dedi. Sonra şöyle devam etti: "Bize telefon geldi, 'Bir öğrenciniz 3-4 gündür buraya gelip gidiyor' dediler" dedi, "Evet hocam o benim" diyip güldüm. "Mail attım, çakışma olanlar haber versin dedim. Sen de oku sonra bana mail at. Yalnız yarın sınavda bir tek sen olursan sorun olur."
Ben de mailimi attım.
Dün 15.45'te gittim sınava, 5 kişiydik. Hocayla da alakalı olarak, sınav öncesi gerginliklerinden pek eser yoktu, sohbet ettik sınavdan önce. Sınav da beklediğimden daha az korkunç geçti benim için. Ne olacağını yine de bilmiyorum. Neyse, 17.45'te sınavdan çıktım; 17.50'de Fransızca sınavımın olacağı sınıfta, nefes nefese kalmış oturuyordum. Tabi ki iki saat boyunca ($78,400.46)*(0.023) tarzı işlemlerle geçen bir sınavdan sonra beynim haşat olmamış değildi, ama iman gücü müdür nedir anlamadım, Econ sınavının olduğu EB'den, Fransızca sınavının yapılacağı A binasına gidene kadar aldığım oksijen beynimi öyle bir berraklaştırdı ki, sınıfa gidip oturduğumda 5 dakika önceki baş ağrısından pek eser kalmamıştı.
Neyse, öyle böyle Fransızca sınavını bulmaca çözer gibi bitirdim, erkenden de çıktım. EB'ye bizim tayfanın yanına giderken, yol boyunca yüzümde o günden sağ salim çıkabilmenin verdiği aptal bir gülümseme ile yürüdüm, "Vi ar dı çeeempiyıns" modunda.
Evet, başarmıştım. Sadece bir gün içine 2 sınav bir proje sığdırmak ve o iki sınava 10 dakika arayla girmek değildi benim için bu. Daha çok, haklı olduğun bir durumda elinden geleni ardına koymayıp, hakkını arayıp, en sonunda dediğini yaptırabilmekti de aynı zamanda.
Kısacası, burası Bilkent Üniversitesi. Çok güzel bir okul, seviyorum okulumu, çok seviyorum hem de. Ama bazen gerçekten çileden çıkartan şeylerle karşılaşıyoruz. Burada çözüm tamamen bizim inatçılığımıza kalıyor. Benim şahsi tavsiyem, haklı olduğunuza inandığınız durumlarda asla olayın peşini bırakmayın. Bu pek çok yerde geçerli. Bilkent'te de.
Ha YDK'ya ne mi oldu? Bilmiyorum. Ne mi olacak? Karşılaştığım şeyler hiç hoş değildi, hala unutmuş değilim. Ama şimdilik uğraşmam gereken daha önemli şeyler var, bu yüzden o konuda ne yapacağıma ilerde karar vereceğim, rektörlüğe kadar da yolu var. Onun dışında, Allah ona akıl fikir versin, onu ıslah etsin inşallah.
*** The End ***
4 Kasım 2009 Çarşamba
Bilkent'te sorun çözme sorunsalı-2
Bugün de YDK'dan mühendislik dersi aldım. Evet evet, yanlış okumuyorsunuz, YDK bana nasıl mühendis olunacağını anlattı.
Sınavlarımı alabilmek için uğraş verdiğim bir diğer günün sonunda, yeniden merhaba.
Demiştim ya hani, bütün processi buraya dökmeye karar verdim diye, işte devam ediyorum.
İki taraf da işi birbirine yıkıyor sürekli. Bir telefon konuşmasıyla hallolabilecek bir şey için beni iki gündür oradan oraya koşturuyorlar.
Bugün Econ hocamıza gidip konuştum, Fransızcadan make-up alabilmemiz için, Econ sınavına girdikten sonra bize imzalı bir kağıt vereceklerini, o kağıdı Yabancı Diller'e ulaştırdığımızda da Fransızcadan make-up alabileceğimizi söyledi. Ben tabi ki bu tip konularda tecrübe sahibi olduğum için, kendimi garantiye almadan olayın peşini bırakmak istemedim, bu yüzden YDK'nın (Yabancı Dil Koordinatörü) yanına gitmek zorunda kaldım yine. Nitekim, iyi ki de gitmişim, illa bir kıllık çıkacak ya. Dünkünden farklı bir tavırla karşılaşmadım; aksine gerilim daha da tırmandı, seslerimiz bir kat daha yükseldi.
Bugün yine "Dersi withdraw et o zaman" dendi. Üstüne üstlük, kendisi (YDK) bana mühendislik dersi vermeye de kalktı. Buyrun, okuyun, bir kez daha gülün; Barney'nin deyişiyle; "True story":
YDK: Econ'dan make-up al.
Ben: Hocam, Econ başlı başına zor bir ders zaten. Bir de make-up'ta iyice zorlaştırıyorlar, almak istemiyorum. Econ hocamız make-up sınavını zor yapacağını bizzat bana söyledi, ben de benim hiçbir suçum yokken böyle bir şeyle karşılaşmak istemiyorum, böyle bir durumda bize haksızl... (ık değil mi, diyecekken... sözüm kesilir tabi ki, bitmesi mümkün mü...)
YDK: E o zaman ben de sana öyle bir make-up yaparım ki finalin beş katı zorlukta olur, o zaman ne yapacaksın?
Ben: Çalışırım hocam, zaten seviyorum Fransızcayı.
(Kibar tabirle, Econ'un yanında "Ateş olsa cürmü kadar yer yakar" diyorum tam bu noktada)
YDK: Sevgiyle olmaz bu işler, bak sen mühendis olacaksın, bunun böyle çözülmeyeceğini bilmen lazım...
(Çok biliyorsun ya mühendisliği.)
Ben: Evet hocam, ben bir mühendis olarak burada büyük bir sorun görüyorum.
YDK: Sorun morun yok... Yok öyle bir şey. (...) İşim var şimdi benim, sana daha fazla vakit ayıramıycam, kusura bakma.
(Çayını alarak uzaklaşır...)
(Türkçesi: kibar tabirle "bas git". Ayrıca çözmeye çalıştığım sorunu işinin bir parçası olarak görmemesi de, Ali'nin tabiriyle ayrı bir "sigara yakılası" olay.)
Bir ara bizim bölüm sekreteriyle iletişime geçilmeye çalışıldı, ne konuştular bilmiyorum, öğrenemedim.
Ve bütün bu konuşmaların, artan desibelin, gerilimin üstüne odayı parmakları sinirden buz kesmiş, elleri titreyerek terkedip, opti dersine giden ben.
Aradan biraz zaman geçti, sonra Econ hocasının odasına çıktım yine, 4. denememde en sonunda odasında bulabildim. Durumu ve işin ne kadar zorlaştırıldığını anlattım, dinledi, en azından durumun biraz daha farkında gibi. Yarın bir şeyler olacak inşallah.
İşte böyle durumlar. Alıştım böyle şeyler için uğraşmaya, ama böyle bir yaklaşımla kolay kolay yaklaşamaz herkes. Allah kimseyi o kişinin eline düşürmesin, zira kendisinde empatinin kırıntısı bile yok.
Yorum yapıp içimi dökeyim, sinirimi atayım diyorum ama, yorum yapılacak bir şey yok. Yabancı Diller de kendi çapında haklı, ama bunun tek suçu Fransızca dersi almak olan benim gibi endüstri mühendisliği öğrencilerine yansıtılması ve çözümü benim bulmamın beklenmesi gerçekten, gerçekten çok itici.
Bakalım zaman daha neler gösterecek.
Dün de olanları anneme anlatırken fark ettim, galiba ben gerçekten anneanneme benziyorum. Haklarımı arayış biçimim, haklı olduğuma inandığım zaman sözümü esirgememem, sesimi alçaltmamam; bana onun kendisiyle ilgili anlattığı anılarını hatırlattı.
Eh, ben de az çok alışıyorum artık. Bu da bir tecrübe. İnsan haklı olduğuna inandıkça, devamı geliyor.
Gelişmelerle beraber yeniden karşınızda oluciiz. Bizden ayrılmayın.
Sınavlarımı alabilmek için uğraş verdiğim bir diğer günün sonunda, yeniden merhaba.
Demiştim ya hani, bütün processi buraya dökmeye karar verdim diye, işte devam ediyorum.
İki taraf da işi birbirine yıkıyor sürekli. Bir telefon konuşmasıyla hallolabilecek bir şey için beni iki gündür oradan oraya koşturuyorlar.
Bugün Econ hocamıza gidip konuştum, Fransızcadan make-up alabilmemiz için, Econ sınavına girdikten sonra bize imzalı bir kağıt vereceklerini, o kağıdı Yabancı Diller'e ulaştırdığımızda da Fransızcadan make-up alabileceğimizi söyledi. Ben tabi ki bu tip konularda tecrübe sahibi olduğum için, kendimi garantiye almadan olayın peşini bırakmak istemedim, bu yüzden YDK'nın (Yabancı Dil Koordinatörü) yanına gitmek zorunda kaldım yine. Nitekim, iyi ki de gitmişim, illa bir kıllık çıkacak ya. Dünkünden farklı bir tavırla karşılaşmadım; aksine gerilim daha da tırmandı, seslerimiz bir kat daha yükseldi.
Bugün yine "Dersi withdraw et o zaman" dendi. Üstüne üstlük, kendisi (YDK) bana mühendislik dersi vermeye de kalktı. Buyrun, okuyun, bir kez daha gülün; Barney'nin deyişiyle; "True story":
YDK: Econ'dan make-up al.
Ben: Hocam, Econ başlı başına zor bir ders zaten. Bir de make-up'ta iyice zorlaştırıyorlar, almak istemiyorum. Econ hocamız make-up sınavını zor yapacağını bizzat bana söyledi, ben de benim hiçbir suçum yokken böyle bir şeyle karşılaşmak istemiyorum, böyle bir durumda bize haksızl... (ık değil mi, diyecekken... sözüm kesilir tabi ki, bitmesi mümkün mü...)
YDK: E o zaman ben de sana öyle bir make-up yaparım ki finalin beş katı zorlukta olur, o zaman ne yapacaksın?
Ben: Çalışırım hocam, zaten seviyorum Fransızcayı.
(Kibar tabirle, Econ'un yanında "Ateş olsa cürmü kadar yer yakar" diyorum tam bu noktada)
YDK: Sevgiyle olmaz bu işler, bak sen mühendis olacaksın, bunun böyle çözülmeyeceğini bilmen lazım...
(Çok biliyorsun ya mühendisliği.)
Ben: Evet hocam, ben bir mühendis olarak burada büyük bir sorun görüyorum.
YDK: Sorun morun yok... Yok öyle bir şey. (...) İşim var şimdi benim, sana daha fazla vakit ayıramıycam, kusura bakma.
(Çayını alarak uzaklaşır...)
(Türkçesi: kibar tabirle "bas git". Ayrıca çözmeye çalıştığım sorunu işinin bir parçası olarak görmemesi de, Ali'nin tabiriyle ayrı bir "sigara yakılası" olay.)
Bir ara bizim bölüm sekreteriyle iletişime geçilmeye çalışıldı, ne konuştular bilmiyorum, öğrenemedim.
Ve bütün bu konuşmaların, artan desibelin, gerilimin üstüne odayı parmakları sinirden buz kesmiş, elleri titreyerek terkedip, opti dersine giden ben.
Aradan biraz zaman geçti, sonra Econ hocasının odasına çıktım yine, 4. denememde en sonunda odasında bulabildim. Durumu ve işin ne kadar zorlaştırıldığını anlattım, dinledi, en azından durumun biraz daha farkında gibi. Yarın bir şeyler olacak inşallah.
İşte böyle durumlar. Alıştım böyle şeyler için uğraşmaya, ama böyle bir yaklaşımla kolay kolay yaklaşamaz herkes. Allah kimseyi o kişinin eline düşürmesin, zira kendisinde empatinin kırıntısı bile yok.
Yorum yapıp içimi dökeyim, sinirimi atayım diyorum ama, yorum yapılacak bir şey yok. Yabancı Diller de kendi çapında haklı, ama bunun tek suçu Fransızca dersi almak olan benim gibi endüstri mühendisliği öğrencilerine yansıtılması ve çözümü benim bulmamın beklenmesi gerçekten, gerçekten çok itici.
Bakalım zaman daha neler gösterecek.
Dün de olanları anneme anlatırken fark ettim, galiba ben gerçekten anneanneme benziyorum. Haklarımı arayış biçimim, haklı olduğuma inandığım zaman sözümü esirgememem, sesimi alçaltmamam; bana onun kendisiyle ilgili anlattığı anılarını hatırlattı.
Eh, ben de az çok alışıyorum artık. Bu da bir tecrübe. İnsan haklı olduğuna inandıkça, devamı geliyor.
Gelişmelerle beraber yeniden karşınızda oluciiz. Bizden ayrılmayın.
3 Kasım 2009 Salı
Bilkent'te sorun çözme sorunsalı-1
Çift yarık deneyindeki elektron misali aynı anda iki farklı sınava girmemi bekleyen insan topluluğuna buradan selam ediyorum. Koordinasyon kuramayan ve kendi işiyle direk alakalı sorunlara "Git ne halin varsa gör" şeklinde yaklaşan yabancı dil koordinatörü de istemiyorum. Ha eğer yaşam şartlarımız illa ki buysa, klonlamayı da destekliyorum.
Birkaç gündür sınavları aynı gün aynı saatlere konulmuş Fransızca ve Engineering Econ derslerimi bir hâli yoluna koymaya çalışıyorum. Yine Bilkent Üniversitesi sınırları dahilinde bir sorun çözmeye çalışıyorum ya, yine sınırları zorluyorum tabi ki, değişmez bir kural benim ve benim gibi daha pek çok kişi için.
Fransızca sınavının tarihi sene başından belliydi (öyle imiş yani), ve bölümlere yollanmış da, "Bakın bizim bu zamanlarda sınavlarımız var, Allah aşkına başımıza iş çıkarmayın" gibisinden. Birkaç hafta önce Engineering Econ hocamız midterm'ü o güne koyacağını söylediğinde, inatla belirtmiştim, "Hocam, o gün sınavımız var" diye. Sonra konu kapandı, aradan biraz zaman geçti, sonra hoca çakışma olanlardan mail ile bilgi istedi. En sonunda... Ne mi oldu? Hiçbir şey, hoca sınavın tarihini 6 Kasım olarak belirledi, yani Fransızca sınavımla aynı gün, başlangıç saati Fransızca sınavımdan 15 dakika önce. "Yapmayın, etmeyin" dedim, ama olmaz tabi ki. Fransızca hocama gittim, "Hocam böyle böyle bir durum var, napıcam ben" diye. "Yarın gel, konuşalım, bir şekilde hallederiz" dedi.
Bugün Fransızca hocamın yanına gittim, tam gittiğim anda orada aynı sorundan muzdarip başka bir kişiyle daha konuşuyordu. Bizi aldı, yabancı dil koordinatörü hanımın yanına götürdü. Durumu bir kere daha orada anlattım, olayların tamamen benim dışımda geliştiğini, yine de olanın bana olduğunu ifade etmeye çalıştım. Fakat, bakış açısı beni benden aldı. Birkaç örnek vereyim de, gülün azcık.
***
Ben: Hiçbir hatam olmadığı halde iki taraf arasında kalmaktan bıktım. Siz beni arada bırakmadan hocayla direk iletişime geçseniz olmaz mı?
YDK: Kusura bakma ama ben böyle bir şey için karşı tarafa telefon açmam. İş ahlâkına uymaz böyle bir şey. Çok umurlarındaysa onlar bize böyle bir durum olduğunu bildirip öğrencilerin isimlerini verselerdi.
(İş ahlâkı zaten sorumluluk sahibi olduğun konuda kılını bile kıpırdatmamaktır, evet, kesinlikle...)
***
YDK: Biz sınavı çok öncesinden belirledik bölümlere yolladık.
Ben: Haklısınız, sizin de bir suçunuz yok ama ben kaç gündür iki taraf arasında koşturup duruyorum, hocamız o cumartesi günü okulda boş sınıf olmadığını, bu sebeple sınavı 6'sında yapmak zorunda kaldığını söyledi. Bu durumu belirttim, "120 kişi içinden 6-7 kişi için sınav tarihi değiştiremeyiz" dedi. Geri buraya döndüm.
YDK: Nasıl yer yokmuş imkansız öyle bir şey olamaz. Kendi istemediği için o gün yapmamıştır.
(Evet, koskoca bölüm hocası hepimize yalan söylüyor zaten.)
***
YDK: Kendi sorununuzu kendiniz halletmeyi öğrenin iş hayatında da böyle şeylerle karşılaşacaksınız, gerekirse rektöre gidin, hakkınızı arayın.
(Ben o masanın arkasından napıyor gibi görünüyorum acaba...)
Ben: Ben zaten 3 senedir bu tip şeylerle sürekli uğraşıyorum ama ARADA KALMAK İSTEMİYORUM ARTIK.
***
YDK: Make-up (telafi sınavı) vermemiz için kaç kişi olduğunuzu bilmemiz lazım. Kaç kişisiniz siz böyle?
Ben: Bilmiyorum, çevremde insanlar var.
YDK: E bilmiyosan bıdı bıdı...
(Bir öğrenci olarak 120 kişinin kaçının o günkü sınavının çakıştığını bilmek zorunda kalmak... Paha biçilmez... Geriya kalan her şey için... MasterCard. Viiiii vant dı fank...)
***
YDK: E withdraw et (dersi bırak) o zaman napıyım. Sizin bölümünüz yabancı dil almanızı istemiyormuş demek ki. Seçmeliden de saymıyorlar zaten.
(Oha.)
Ben: Ben bu dersi kendi isteğimle fazladan alıyorum, bu zamana kadar da bu kadar uğraşmışım etmişim, neden dersi bırakayım şimdi böyle bir şey için?
***
İşte özet olarak böyle bir çarpıklığın içindeydim bugün. Sonra iki defa Engineering Econ hocamızı bulmaya gittim, yerinde değildi, konuşamadım. Ya, biriniz bana açıklasın, görevi yabancı dil koordinatörlüğü olan bir insan, neden bir öğrencinin dersi böyle bir sebep için withdraw etmesini bekler? Neden yani? Altında yatan mantık nedir? İş ahlâkı mı? İş aşkı mı? Ne yani?Okulumu çok seviyorum, evet güzel imkanlarımız oluyor kimi zaman ama, iş sorun çözmeye geldi mi bürokrasinin dibine vuruyoruz, insanlar oradan oraya yollanıp duruyor, devlet dairesinden farkımız kalmıyor.
Ayrıca, Fransızca hocamı çok seviyorum. Yabancı dil koordinatörünün aksine, bugün de çok uğraştı, ilgilendi, beni anladı, elinden geleni yaptı. En güzeli de, çıkışta "Böyle bir şey için dersi bırakma bence" dedi. Canım hocam benim.
Yarın bir daha Engineering Econ hocama ulaşmaya çalışacağım, ama bir şekilde halledeceğim bu işi inşallah. Bilkent'te sorun çözme konusunda deneyimsizler ve daha çok deneyim kazanmak isteyenler için, bütün prosesi buraya dökmeye karar verdim. Ne kadar çok insana ulaşırsa o kadar iyi.
Ne diyorduk; geriye kalan her şey için, MasterCard... "Viii vant dı fank..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)