Şarkılar kafamı karıştırıyor. Etrafta uçuşan sözler kafamı karıştırıyor. Gecenin bu saatindeki yorgunluğum ve bıkkınlığım her şeyin üzerine yapışmış, sigara kokusunun yapışıp kalması gibi. Anlatabileceğim bir iki şey olduğunu biliyorum. Yine de anlatmaya da mecalim yok. Bunu uyumaya bile mecalim olmamasından anlamalıydım ve belki de bu işe hiç bulaşmamalıydım. Yine de, yarın erken kalkınca başımın külçe gibi olacağını bile bile, bu işe kalkıştım; çünkü bugünden bir şeyler kalması gerekiyordu.
Boğazımdaki yumruk hala duruyor. Bu yumruk hevesime, öğrenme isteğime, arkadaşlarıma duyduğum sevgi ve güvene, başarma isteğime sıkılmış yumruğun ta kendisi; yapacağı her şeyi yaptıktan sonra, her şey bitince, gelip yerleşti boğazıma. Bu yumruk, uyumsuzluk. Uyumsuzluk. Kelimeleri anlamlarını doğru düzgün bilmeden kullanıyorum; bunu daha önce okumuş ve hakkında yazılandan en ufak bir şey anlayamamıştım. Üstelik bunların eve dönerken aklımdan geçenlerle en ufak bir ilgisi bile yok. Sadece her şey bir an önce olsun ve bitsin istemiştim; çünkü hepimizin bir şekilde yoluna devam etmesi gerekiyordu.
İnsan aslında sadece tutunacağı gerçek bir neden olmadığında kendisini kandırıyor. Bunu yaparken kendisini kandırmak zorunda olduğunu bilmesi ise olayı daha da trajikomik hale getiriyor. "Ağlamayın".
Çaresizliğimizin tam ortasında; yarınki sessizliğimizi, sessizliğin içindeki bağırışlarımızı şimdiden getirebiliyorum gözümün önüne.
Tam bu sırada Samuel Beckett'ın kitabının son kelimeleri geliyor aklıma; birden aydınlanıveriyor kelimeler:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder